Kulüpte müthiş bir baskı var. Özellikle her sene başında kıytırık bir maçtan sonra bile röportaja gelince oyuncular, hocalar filan "hedefimiz bu sene şanssızlığımızı kırmak, o kupayı almak" diye röportaj veriyor. Sürekli burayı düşünmek, o konsantrasyon, hep yenildiğimizi bilme hissi oyuncuları geriyor. Yöneticiler muhtemelen her gün tesislerde Avrupa şampiyonu olmak zorundayız diye geziniyordur. Bu psikolojik baskı, finallerde işler iyi gitmeyince takımı paniğe sürüklüyor, önde basalım, top kapalım derken oyunun kontrolünü kaybedip panik hücumlar yapıyoruz, sonra da "yine olmayacak" dedirtiyor.
Her takımdan iyiyiz kağıt üzerinde. Yine sahada yapabileceklerimiz, yaptıklarımız da belli. Kalitemiz ortada. Gray ve Hayes dışında üst düzey oyuncusu yok Mersin'in. Bizim 8 kişilik filan çok iyi bir çekirdek kadromuz var, rotasyon problemi çekmeyiz. Alina filan 25 dakika oynuyor bizde.
Ama Mersin'de bu baskı yok işte. İki şansı yaver gitti mi bizi yenebilirler, biliyorlar bunu.
Burada önemli olan şey oyuncuları rahatlatmak bence. Kulüp için olduğu kadar kendiniz için de oynayın, madalyayı düşünün, oyunu akışına bırakın, zorlamayın, her zaman yeterli vakit vardır gibi sözlerle oyuncular rahatlatılırsa maçı bir şekilde kazanırız.
Böyle olmazsa; Emma, Stewart ve Vandersloot gibi büyük oyuncuların maçı kontrol etmesine ve iyi performans gösterip maçın kontrolünü yitirdiğimiz anlarda sazı ellerine alıp bir şekilde sayılar bularak takımı maçta tutmalarına ve en sonunda Mersin'in tecrübesizliğine kurban gitmesine kalacağız.
Bu arada Sopron finali dışındaki yenilgiler garip değil finalde bence. GS'ye o sezon yenileceğimiz çok belliydi, ligde filan da yenilmiştik ve Ingiuez'in gönderileceği konuşuluyordu fakat Avrupa'da köy takımlarını yene yene namağlup finale gelince kaldı takımda. Bok gibi koçtur Iniguez. Ona kupa vermek çok ayıp olur.