Yaklaşan final maçı öncesi yarı final karşılaşmaları üzerinden takımların mevcut durumları hakkında genel bir değerlendirme yaparak final konusundaki düşüncelerimi de belirteyim istiyorum:
-Öncelikle Fenerbahçemizden başlarsak, sezon başından bu yana kadro mühendisliğindeki son derece hatalı tercihler yüzünden takım savunmasındaki Birsel&Allie&Stricklen üçlüsünün ön alandaki bireysel zaafiyetleri dolayısıyla her ne kadar günümüzde son derece çağdışı bir savunma anlayışı da olsa bayan basketteki kısa oyuncuların çoğunluğunun dış şutunun sorunlu olduğundan mütevellit risk alarak sürekli alan savunması yapıyorduk, her ne kadar bu savunma anlayışından oyuncular da dahil hiç hoşnut olmasak da Dike'yi anlayabiliyordum bir nebze çünkü saydığım sebepler dolayısıyla daha büyük zaafiyet vermemek için biraz da buna mecbur kalıyorduk ama maalesef eli yüzü biraz düzgün, iyi dış şutörlere sahip takımlar bizi rahatça cezalandırabiliyordu ve işler bu bakımdan hiç de olumlu gitmiyordu, sonra hemen F8 öncesi Stricklen yerine Parker transferi geldi ve camiada birazda olsa umutlar canlandı ama sorunlar bununla sınırlı değildi. Birsel&Allie ikilisinin oyun aklıyla beraber hücumda yarattığı creativite ve akıllı uzunlara hücumda yarattığı pozisyonlarla gelen akışkan hücumlar Fenerbahçe'nin bu sezon her ne kadar savunmadaki bariz sıkıntılarına rağmen ayakta kalmasını sağlayan en büyük etkendi fakat şimdi de Avenida serisi öncesi Parker'ın gelişiyle hücumda da rollerin yeniden şekillenmesi gerekiyordu. Parker'dan nasıl yararlanılacaktı? Fenerbahçe her zamanki alışılmış düzeniyle oynayıp kısalarının sıkıştığı ya da oyunda olmadığı anlarda yani Parker'dan nispeten pozisyonlar ve oyun ona gelirse oynamasını mı isteyecekti yoksa zaten kısa forvetten oynadığı için kısaca Parker al sen oyna deyip hücumdaki ipleri onun eline mi bırakacaktı? İsmi her ne kadar çok büyük bir yıldız olsa da zamanlama dolayısıyla da son derece sıkıntılı bir transferdi bu çünkü lig maçlarında hiç oynamadan ve normal sezonu da off geçirdiği için ilk kez Avenida gibi kritik bir F8 serisinde boy göstermek durumunda kaldı ve biz isminin büyüklüğünden dolayı 2.yolu yani oyunu Parker'a verme yolunu denedik ilk başta, kısa zamanda verim alıp adaptasyonunu böyle aşabileceğini düşündük fakat alışılmış hücum düzenlerinden de sapınca diğer sorunlarla beraber hücumumuz da iyice keşmekeşe dönünce son derece sıkıntılı bir Avenida serisi yaşadık, hatta elenmenin eşiğine bile gelmiştik malum.
Sonra George Hocayla aslında sezon başından beri savunma anlayışı, rotasyon konusundaki anlamsız tercihler ve oyuncularla arasındaki iletişimsizlik, soğukluk gibi sıkıntıların sezon başından beri ayan beyan belli olmasına rağmen bir şekilde örtbas edilen çatlak sesler, oldukça ağır bir Gs yenilgisi ayyuka çıktı ve hoca F4'e çok kısa bir süre kalmasına rağmen gönderilip yerine üst seviyelerde hiçbir tecrübesi ve gözle görülür başarısı dahi bulunmayan bir hoca getirildi. Eline böyle tarihi bir şans geçen Fırat Hoca'nın önünde oldukça kısa bir zaman ve yukarıda saydığım gibi karar verilmesi ve çözülmesi gereken bir çok problem bulunuyordu F4 maçı öncesi ve beklenen maç gelip çattı.
Ve gördük ki radikal bir karar alınmıştı. Fenerbahçe sezon boyunca süre gelen çağdışı alan savunması anlayışından vazgeçerek, günümüz erkek modern basketbolunda sıkça uygulanan ve Obradovic'in Fb'sinin uyguladığına benzer sık sık değişmeli adam adama savunmaya döndü ve Ummc karşısında Parker'ın da kısa forvetten oynamasıyla beraber nispeten daha uzun bir takım haline gelen Fenerbahçe'de yardımlarda ve kaymalarda yeni düzene geçmenin ve çalışma eksikliğinin getirdiği zaman zaman sıkıntılar baş gösterse de bu taktik tutmuş görünüyordu, ayrıca özellikle Taurasi ve Griner topu aldığında gelen tam zamanında çalışılmış yardımlar ve Fenerbahçe'nin ribauntlardaki etkisiyle birlikte Ummc her zamanki alışılmış temposunu da bulamayınca akışkan hücumunu Fenerbahçe'ye ilk yarıda dahil olmak üzere dikte edemedi, Fenerbahçe'de hücumda ise eskiye dönülmüş, Parker'a sadece oyun ona geldiğinde oynayacağı bir rol biçilmiş, yine tüm yaratıcılığın iki guardında olduğu eski düzene geri dönülmüş, bu kargaşaya da son verilmişti fakat ilk yarıda işler Fenerbahçe için de iyi gitmedi hücumda Birsel ve Allie'nin devreye henüz girememesiyle. İkinci yarıya ise hücumda fırtına gibi başlayan bir Fenerbahçe vardı Kaptan Birsel'in önderliğinde. Birsel tüm ikinci yarıyı adeta muazzam biçimde oynadı ve bir maestro şefi gibi takımını yönetti gerçekten, hücumda hatasızdı, çok büyük iş çıkardı gerçekten. Allie'de özellikle penetreleri ve sonrasında şutlarıyla onu oldukça rahatlatan isimlerdendi 2.devredede, kritik anlarda yine büyük soğukkanlılığıyla sahadaydı. Griner'in hantallık zaafiyetini de ona en ters gelecek tipte uzunlar olan Vera ve Lavender üzerinden oynadığımız tepeden ikili oyunlarla onu potadan uzaklaşmaya iterek çok iyi kullandık, Vera'ya antiparantez açmak lazım bu maç özelinde kesinlikle, her ne kadar malum olay dolayısıyla kendisinden hala hiç hoşlanmasamda maçın x factor'u olduğunu söylemek lazım, ikinci yarıda hücumda yaptıkları, oyun aklına olan katkısı ve özellikle hücum ribauntlardandaki ekstra katkısı bizi son derece rahatlattı gerçekten, final maçında da böyle oynarsa ona olan nefretim biraz olsun geçebilir belki Smile Galibiyette bunlarla beraber yaptığımız en önemli iş takım olarak ribaunttaki bariz üstünlüğümüzdü, özellikle Vera-Lavender ve Parker'ın bu konudaki doğru pozisyon almalarına ve pota altındaki ekstra gayretine havuza düşen toplardaki kısaların çabası da eklenince ikinci yarıda kötü hücum ettiğimiz az sayıda pozisyonda da hücum ribauntlarını toplayınca sonuç almak son derece kolaylaştı. Bir anti parantez açmak daha gerekir ise George Hocanın etkisiyle sezon boyunca süre gelen rotasyondaki akılalmaz işleri de törpülemiş göründü bu maçta Fırat Hoca, Pelin ve Cora'nın dengesini de onları mutlaka sahada Birsel ya da Allie'den birisi ile beraber kullanarak iyi ayarladı ki sezon içerisindeki çözülmesi gereken mühim konulardan biri de buydu.
Biraz da Ummc açısından bakalım meseleye, Fenerbahçe'nin oyun aklı son derece yüksek oyunculardan kurulu sabırlı ve akıllı şekilde hücum etmesiyle beraber ikinci yarının başında gelen fark planlarında hiç yoktu belli ki, zaten takım kalitesiyle ters orantılı biçimde son derece kötü coaching'e sahip olan Ruslar bir de üstüne panik butonuna basınca, dirençli Fb savunması karşısında hepten afalladı ve farkı bir an önce kapatmak amaçlı çabuk hücumlar denemeleri sonlarını hazırladı. Sancho'yu son yıllarda hiç bu kadar kötü görmemiştim yalnız, mutsuz olduğu konuşuluyordu zaten fakat hadi Taurasi'nin tek başına sürüklemeye çalıştığı hücumdaki vasatlığını da bir kenara bırakırsak savunmada onu hiç bu kadar pasifize halde gördüğümü hatırlamıyorum doğrusu, Rusya'daki miadını çoktan doldurmuş belli ki kafasında. Diğer kısalara tek tek değinmeye lüzum yok, her zamanki gibi Taurasi ve Tolliver'ın bireysel sorumluluk alarak sürüklemeye çalıştığı Ummc hücumları panik etkisiyle iyice tekdüzeleşince Griner ve Meesseman gibi uzunları da aktif olarak kullanamadılar. Bunlar harici bir tek sloven guardları Baric, gidişatı değiştirebilmek için çabaladı fakat pek tabiki yeterli olmadı ve Fenerbahçe hiç kimsenin şans vermediği, tarihi farkların konuşulduğu, bahis oranlarının 1.15 e 8.50 gibi rakamların olduğu karşılaşmada olağanüstü bir iş başararak finale kalmayı başardı.
Diğer maç da hakikaten izlemesi son derece keyifli bir karşılaşma oldu. İki takımda da en önemli oyuncular son Wnba Mvp'si Nneka Ogwumike ve Sonja Petrovic neredeyse takımları için hiç varlık gösteremedi, özellikle Ogwumike'ye Prag'ın getirdiği önlemlerle beraber o da devreye girmek için iyice zorlayınca takımı için sürekli - yazdı ve felaket bir maç çıkardı ki zaten erken 5'leyince maçı da tamamlayamadı. Diğer yanda Petrovic'den alışıldık katkıyı alamamalarına rağmen Palau'nun yönlendirmeleriyle beraber Dupree kariyer maçını oynayıp takımını adeta tek başına sürükleyen isim oldu. İkinci yarıya çok iyi başlayan Prag maçı da Ogwumike ve Angel'i devreye sokmayarak uzun süre kontrol eden taraftı, 98'lik Vadeeva 3.çeyrekte yaptığı akılalmaz işlerle beraber takımını adeta ayakta tutan isim oldu, buna rağmen maç Prag'a gelse de son hücumda hazırladıkları boş şutta Steinberga üçlüğü kaçırınca, son çeyrekle birlikte sorumluluk alan Angel uzatmaya da damgasını vurdu ve Kursk'u finale taşıdı.
Finalin yine İstanbuldaki sezon içerisindeki maç gibi son derece zorlu ve çekişmeli geçmesini bekliyorum, ortada bir maç olacakmış maç içerisinde farklar pek fazla açılmayacakmış gibime geliyor, kim küçük bir adım önde denirse bahis oranlarındaki gibi ben de Kursk'u bir adım daha önde görüyorum. İki takımı öne çıkarabilecek bazı nedenlere gelirsek:
Nneka Cuma günkü felaket performansından sonra, muhtemelen bize karşı üstelik final maçında en büyük olduğunu Wnba finallerinden sonra tekrar hatırlatıp reaksiyon vermek isteyecektir mutlaka, Angel'da gönderilişindeki olaylar dolayısıyla son derece kırgın olduğu eski klübüne karşı ekstra motivasyonla oynayacaktır, Cruz geçen seneki Nadezdha yarı final maçımızda hem Allie'yi çok iyi savunmuş, hem de oyunu çok iyi kurgulamıştı takımı adına, aynı etkiyi yaratabileceği ortam yine var maalesef, umarım buna izin vermez ve onları nispeten bu bakımdan daha dengesiz isimler olan Prince&Angel'ın eline bırakabiliriz yoksa burdan da yine başımızın ağrıması oldukça muhtemel görünüyor maalesef.
Bizim ise mutlaka, öncelikle uzunlar konusundaki rakibe göre çeşitliliğimizi ve üstünlüğümüzü mutlaka kullanmalı ve yine pota altından bol bol hücum ederek avantaja çevirmemiz gerekiyor, maçın en kilit noktası burası bizim açımızdan. Ummc'yi kimsenin beklemediği biçimde elemenin verdiği ekstra motivasyon ve rakibe göre daha fazla dinlenerek sahaya çıkacak olmamız ise diğer pozitif noktalar, umarım bu sefer zor da olsa şeytanın bacağını kırıp, 3. Finalimizde artık inşallah kupayı kazanıp bu hasretimize son verebiliriz, Allah yardımcımız olsun.