Yazmaya başlıyorum biraz uzun olacak ama herkes okursa sevinirim. Çünkü çok ilginç şeyler oldu.
İlk önce biz geçen hafta bu günlerde Azeryolun salonuna gittik hem nereden oturacağımızı hem de Azeryolun Fenerbahçe ile ilgili yaklaşımını merak ettik. Tahmin ettiğimiz gibi oldu, 20 kişilik yer ayırmışlardı Fenerbahçe tarafına. Salonda deplasman yeri falan da yok, biletler yok, giden gelen giriyor. Yani bizim girmemiz imkansızdı desek yeridir. Bir de pankart, davul falan da vardı tabii.
Biz ne yapacağız yapacağız derken, ben, buradan teşekkür ediyorum, İREM ESEN ablaya tvitterdan yazdım sağolsun yardım etti. Takımın hem saat kaçta geleceğini öğrendi ve bize söyledi İrem abla, hemde Nilayın mailini bana verdi, bildiği kadarıyla maillere cevap yazıyormuş hakkaten de öyleymiş. Nilaya bu konu hakkında mail yazdık, sağolsun kırmadı cevap yazdı, bu konuyu Hakan Dinçaya ve Çiğdem Can Rasnaya ileteceğini söyledi. Şimdi yazacağımda göreceksiniz, çok çok sağolsun iletmiş gerçekten..
Biz de pankart çalışmalarına başlamıştık bu arada..
Takımı karşılamaya gittiğimizde bir takım sıkıntılar oldu, takım bir anda kayboldu küçücük şehir Baküde. Arkadaşlar ve abiler takımı bulmak için eskiden kaldığı hotellere baktı ama orada yoktulardı. Birden aklımıza Azeryolun antrenman sahası geldi( oynadıkları salonun içinde yapıyorlar antrenmanı) ve oraya gittik. Çok şükür takım ordaydı, ama bizi içeriye almadılar. İstanbulu arayarak Çiğdem Can Rasnanın telefon numarasını öğrendik ve konuştuk. Antrenmandan çıkışta konuştuk kendisiyle. 20 kişi olayını da söyledik, onlarda sağolsun, Azeryol yönetimiyle konuşarak bize 100 kişilik yer ayırtmışlar Hakan Dinçayla beraber. Ve takımın ardınca hotele doğru gittik ve hoteli öğrendik..
Maç günü geldi çattı, tuttuğumuz otobüslerle salona doğru itikamet ettik. Salona önceden girmek istiyorduk ama güvenlik yine sıkıntı çıkardı, ancak yarım saat önceden bırakabiliriz dediler. Biz de mecburen bekledik ve Bakü saatı 4:30 da içeriye girmeye başladık. Ve bununla, Nilaya yazdığımız mektup, Hakan Dinçay ve Çiğdem Can Rasnanın Azeryol yönetimiyle konuşması gerçekten işe yaramıştı salona girişte sıkıntı yaşamadık. Pankartı da, davulu da içeri soktuk.
Salona "Verdiğiniz sözleri tuttunuz, şampiyon oldunuz, şimdi sıra geldi CEV Cup'a o kupayı istiyoruz" tezahüratlarıyla girdik, salondaki yerlerimizi aldık ve maçtan 10-15 dakika önce oyuncuları çağırarak pankartımızı açtık, ilginç olan ise, TVnin pankartı çekmemesi oldu. Oyuncular pankartı gördüler çoçuk gibi sevindiler.
İlk set bizim adımızdan biraz zor geçti, güvenlikler hemen başladılar koltukların üzerine çıkmayın falan filan.. Azerbaycan voleybolunun AYISI olan anonscu yine iş başındaydı. Biz tezahürata başlar başlamaz hemen mikrofonu elinde saçma sapan şeyler söylüyordu. Molalarda çalan şarkılar da cabası. Ve parayla salona gelen taraftarlar, ağızlarında vuvuzela.. Saçma sapan şeyler, ama biz hiç yılmadık ve tezahüratları devam ettirdik. Sağolsun Garayın muazzam servisleriyle sesleri kesildi ve biz de tezahüratları yaparak takıma destek olduk, 8-1den sonra bizim adımıza herşey çok rahattı, onları da susturduk, seti de çok rahat 8-25 kazandık..
İkinci sete biz durgun başladık ve bu takımı da etkiledi çünkü, bizim tribünde duran güvenliğin 10 yaşındaki bir çoçuğu sırf koltuğun üzerine çıktığı için itti, çoçuğun da kafası koltuğa çarptı çoçuk çok kötü durumdaydı. Ve bizde ne yapıyorsun sen falan demeye başladık. Güvenliğin bize küfür etmesiyle beraber biz de koptuk, güvenliği ittik, bir de ne görelim, bununla beraber salondaki tüm güvenlik ve güvenliğin reisi bizim tribüne geldi. Başladılar tehdit falan etmeye ve biz burada yumruk yumruğa olduk mecburen. Diğer taraftan da karşı tribünden bizi tahrik etmek için galatasaray atkısı açanlar da vardı biz burada çok çok sinirledik abiler kardeşler güçnen belayla sakinleşti. Hakan Dinçay, Çiğdem ablayla yanyana oturuyordu, çok çok sağolsun, olayları görür görmez tribüne geldi ve bize noluyor beyler diye sordu biz de olayı anlattık, Hakan Dinçay da sinirlenerek, olayları şiddetlendiren güvenliğe ve güvenliğin reis reisine= "s....... gidin buradan" dedi ve bunu demesiyle beraber tüm güvenlik ve polis bizim tribünü terketti. Hakan Dinçaya bunun için çok çok teşekkür ettik, bize de beyler bu set çok önemli, tahriklere kapılmayın, seti almamız lazım dedi siz desteğe devam edin dedi ve bizde bu olaydan sonra coştuk, Elifin girmesiyle beraber takım da kendine geldi ve bu seti de 17-25 alarak finali garantiledik. Klasik, set sonrası her zaman heryerde en büyük Fener tezahüratını yaparak karşı tribünü çıldırttık, biz ise durmadık.
Üçüncü settede galiba ezik anonsçu maçın artık formalite icabına oynandığını bilmiyordu, yine saçma sapan anonslarla devam etti, tabii biz dururmuyuz, gırtlağımız yırtılana kadar bağırdık ve artık baş edemediler bizle. Üçüncü set tam bizim üstünlüğümüzle geçti tribün açısından. Maç biter bitmez salona inerek oyuncularla fotoğraf çektirmek istedik ama orada da bazı sıkıntılar oldu çektiremedik..
Maçtan sonraki gün yani bu günde takımı uğurlamaya gittik. Hakan Dinçayla falan konuştuk, pankartımızı o da çok beğenmiş. Oyuncular da sıcak davrandı, bir de forma rezaletini öğrendik. Kimin formasını istedik, H.Dinçay beyler maalesef futbol takımı gibi değil, sadece 3 formamız var farklı formalar yıkıyıp yıkıyıp oynuyorlar, sezon sonu da tribüne atıyorlar formaları dedi. Biz de şaşırdık haliyle
Maçtan sonra da hatıra fotoğrafı çektirdik ve takım gitti.. Biz de çok üzüldük tabii hiç bitmesin istedik şu 2 gün... Orası kötü oldu, artık gelecek seneyi bekliyoruz... İnşallah yine kura yüzümüze gülür ve bizde elimizden geldiği kadar destek veririz... Uzaktan sevmek hakkaten çok zormuş, bugün bir daha öğrendik bunu.. Herkese saygılar sevgiler...