O zaman yine geçen sezona gidelim
Wolosz'un hevesini kursağında bırakan maça... Tam Vakıfın fişini çektiklerini düşünürken tie break'i 12-9 dan verdiler. Elinde Wolosz'da olsa ve tüm momentumu eline de geçirsen 12-9 dan maç verebiliyorsun. Herkes o gün sayı yükünü çeken Zhu'ya odaklandı. Oysa ki 2-0 dan yakalanan ve tie break'te 12-9 geriye düşen takımı o hipnozdan uyandıran, bütün geri alan savunmasını toparlayan ve tüm takımı kazanacaklarına dair motive eden Gözde'ydi.
Şimdi ise günümüze
Kübra Çalışkan+Ebrar Karakurt+Kelsey Robinson+Lonneke Sloetjes = 40 atakta 5 sayı
Pasörün elbette olumsuz bir payı olabilir ama bu tabloda ki ANA problem pasör değil. Burada büyük bir mental katliam yaşanmış. Teknik nedenlerle açıklanamayacak şekilde. Normal şartlar altında U-16'nın en yeteneksiz pasörü bile bu oyunculara 40 atakta 5 sayıdan fazla aldırırdı. Ama o normal şartlar bu maçta yoktu. Serviste rakibi yıpratamayacağı inancına kapılan takımın bütünü, rakip tarafından hipnoz edilmiş gibi oynadı. Bu duruma Cansu'dan daha yetenekli bir pasör bile gelse çare olamazdı. Çünkü Vakıfbank rakip tarafından, bu maçın kaybedileceğine takım olarak inandırıldı. İşte bu nedenle ana problemin mental olduğu kanaatindeyim. Vakıfbank'ın o gün ihtiyacı olduğu yegane şey kendisini bu hipnozdan uyandıran, çil yavrusu gibi dağılan takımı bir arada tutmayı başaran, yenilgiyi asla kabul etmeyen, hırsı ve mücadelesiyle rakip takımı moralman etkileyen bir kaptandı.
CL yi kazanmak için iyi bütçeli bir takım kurmanın yanında zihinsel üstünlüğü rakibe tamamiyle vermemekte başarıya giden yolun anahtarıdır. Eğer başarırsan pasörün Nilay Özdemir,Asuman Karakoyun,Özge Kırdar,Naz Aydemir,Cansu Çetin olması farketmeksizin Champions League'yi kazanabilirsin. Ama bunu başaramazsan Fofao'da olsan Wolosz'da olsan tie break'te geriden gelen takıma yakalanmaya dur diyemezsin.