"Üç sayı ile yaşayan üç sayı ile ölür" mottosunun somut örneğini sunduğumuz bir akşam oldu. Larkin-Micic ikilisini barındıran kadrosu ile -ki diğer parçaları da mükemmele yakındı o takımın- 2 kez şampiyon olan Efes'in yarattığı ilizyonun tesirleri. "Koş koş, üçlük fırlat" basketbolu ile bu kadar. Gerek kenar gerek saha içi aklı ile hiçbir ciddi deplasmandan dağılmadan çıkamaz bu takım. En büyük eksik 1 numara falan değil, başında "Coach" yok takımın maalesef. Yani kasti faul isteyerek itiraz ettiği pozisyonda salon güldü, ben sinirden güldüm ekranın başında. Kendisini CSKA'nın başında zannediyor sanırım hala. Motley için yazılacak çizilecek çok şey var ama ben saha içi doğrularını geçtim artık; Belgrad'da salonu susturmuşsun, salonu uyandırmak için 3 kez anırdı saçma sapan bir şekilde. Dorsey ve Wilbekin gibi temsil ettiği oyuncu tipiden sadece yan parça olarak verim alabilirsin.
Şu coach ve basketbol aklıyla başa çıkabilme ve kendimi sağaltma yöntemini şu şekilde formüle ettim ben: Her maçta ekran başına kaybederiz diye oturuyorum. Başka türlü ömür törpüsü. Bu akşam 3 yıl öncesi yaşansaydı kırılmıştı bir şeyler yine civarımda. Ya bu kadar salakça yatırım niye yapılır, onu da düşünmek lazım. Bir şey bildiğimden ya da duyduğumdan değil, başka ihtimal gelmiyor aklıma sadece, ondan yazıyorum; bu saçma sapan kadro mühendislikleri ile birileri Fenerbahçe üzerinden zengin falan mı oluyor acaba?