Maçın kırılma anı son bölümde Teodosic'in üç serbets atış kullanıp bizim4 sayı geriye düştüğümüz anda sıcağı sıcağına Bogdan'ın sol çaprazdan bulduğu üçlük oldu. Takımın ayağa kalktığı, savunmanın dirildiği ve inancın yeniden yeşerdiği andı. Aynı zamanda CSKA'ya da "üfff ne kadar inatçı bir rakip yaa" duygusunun yerleştiği...
Hakikaten keyfime diyecek yok. Üst üste 8 deplasman kazanmak öyle kendiliğinden olacak bir şey değil. Hatırlayın geçmiş seneleri; deplasman demek kafadan mağlubiyet demekti. Bu bir zihniyet devrimidir ve mimarı Obradovic'tir. Kendi winner karakterini iğne deliği ile kuyu kazarcasına, bıkmadan ve usanmadan, sabırla işliyor takıma. Eğer Fenerbahçe camiası bu değere sahip çıkabilir, kuyruğuna basılınca ses çıkartırcasına günü birlik refleksler göstermekten kendisini koruyabilirse muhtemelen 5 sene sonra Avrupa basketboluna Fenerbahçe ekolü diye bir kavram yerleşecek.
Keyfime diyecek yok. Bir Turist Ömer repliğini konuya uyarlayarak Sadri Alışık'ı da yadetmiş olalım: "Bağırın ulan Obradovic çok yaşa diye..."
