Gönderen Konu: NBA  (Okunma sayısı 655261 defa)

0 Üye ve 12 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı akarship

  • Üye
  • Yaş: 57
  • Yer: Mersin-İskenderun
  • İleti: 2165
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: NBA Regular Season
« Yanıtla #930 : 12 Temmuz 2014, 04:23:03 »
Clevelanddan ayrılışı nasıl yanlışsa, dönüşü de yanlış bence. Sonuçta 2 yanlış asla 1 doğru etmediğine göre bundan sonra daha büyük bunalımlar yaşar Lebron.

fbkolik

  • Ziyaretçi
Karaktersiz oldugunu zaten Miamiye gidince belli etmisti. Ama formasini yakan bu kadar insan varken, giderken arkasindan kufurler edilmisken, olanlari kendisine sigdirarak, genis mideli birisi oldugunu yine gosterdi. Ve bu karaktersiz ikiyuzlu oldugunu gosteriyor


Sent from my iPhone using Tapatalk
Peki bunda hırsızın hiç mi suçu yok?Tabi burda hırsız Cleveland'ın sahipleri oluyor,Lebron takımdan ayrılana kadar o kadar süre içinde 1 tane kendisine yardımcı olabilecek bir adam aldılar mı?Takımı hep çöp oyuncularla doldurdular,Lebron 35 sayı atsın,Lebron 10 asist yapsın,Lebron 15 ribaund alsın,yetmedi mi 3-4 tane top çalsın oda mı yetmedi,bir de mükemmel bir savunma yapsın,ona rağmen yine de gidip elensinler.Nasıl olacak bu iş.Micheal Jordan ilk senelerinde Boston'a karşı inanılmaz  maçlar oynamasına rağmen yine de kaybetmişti,belki de  Chicago'nun sahipleri Jordan takımdan ayrılmasın,ona yardımcı olacak bir oyuncu alalım diye Pippen'ı getirdi ve Jordan efsanesi ondan sonra başladı,peki Cleveland sahibi Lebron'u elde tutmak için ne yaptı?Yanına doldurdular çöp adamları,ondan sonra şampiyonluk beklediler.Empati yapıp kendinizi Lebron yerine koyun,Boston'da Paul Pierce var,Allen var,Garnet var,Rondo var onlarla tek başına mücadele etmeye çalışıyorsun,hadi bir şekilde doğu şampiyonu oldun,bu sefer de karşına makine düzeninde Spurs çıkıyor,onlara karşı tek başına birşeyler yapmaya çalışıyorsun.Ne hissederdiniz bu durumda?Günümüz basketbolunda bir adamın tek başına bir takımı Nba şampiyonu yapması diye birşey yok,olamaz da.Basketbol bir takım oyunudur,Lebron da uzaylı değil sonuçta,sen Cleveland sahibi olarak Lebron için birşey yapmazsan sonuçlarına da katlanırsın.


Bir insan sırf şampiyonluk yaşamak için,sırf o yüzüğü takmak için başka takıma gidip karaktersiz oluyorsa dünya karaktersiz sporcularla dolu o zaman.

Giderken küfürlerle gitti evet ama gelince Cleveland taraftarı"Yok biz Lebron'u istemeyiz"diyeceğini sanmıyorsunuz heralde,tabiki de yine bağırlarına basacaklar.Eğer bu dediğim olmazsa(kesinlikle olacaktır) o zaman geniş mideli diyebilirsiniz de bu yaptığı bence  yüreklilikten başka birşey değil.En küçük başarısızlıkta kendine yapılacak şeyleri bile bile yine de gidiyor adam.Bu geniş midelik değil yürekliliktir.

Tabi bunları yazarken benim Lebron hayranı olduğumu düşünenler olabilir ama ben Lebron hayranı değilim,her zaman gördüğümü söylerim,hep Sezar'ın hakkını Sezar'a veririm.Lebron şu an dünyanın en iyi basketbolcularından biri değil açık ara en iyi basketbolcusudur,bu çok ama çok net.Üstelik sayısız maçını izledim,rakibe yaptığı olumsuz hiçbir hareket görmedim,İndiana serisinde Stephenson'un Lebron'a yapmadığı pislik kalmadı,adam gıkını çıkarmadı.Bazen bu adam hakkında öyle şeyler yazılıyor ki heralde yazan kişi,karşısında Lebron olsa silahı çıkarıp Lebron'u vuracak diye düşünüyorum,o derece kin var yazılanlarda,gerçekten çok ilginç.Ya da bu Lebron bizden Galatasaray'a mı gitti,ya da Galatasaray'dan bize mi geldi de bu kadar büyük kin var diye aklımdan bile geçireceğim nerdeyse.





« Son Düzenleme: 12 Temmuz 2014, 06:06:17 Gönderen: fbkolik »

Çevrimdışı Bogdan Bogdanovic

  • Yönetici
  • Üye
  • Yaş: 40
  • Yer: Belgrad/Sırbistan
  • İleti: 4482
  • Cinsiyet: Bay
  • Winner
    • KE_Billz
Ahmet Özokur'un efsane bir tweet'i vardı, cuk oturuyor ;
Dünyanın en eski mesleği kendini satmaktır. Bunu fahişelikle karıştırmak da bir o kadar eski bir yanılgıdır!!!

Çevrimdışı Hakan Yaman

  • Yönetici
  • Üye
  • Yaş: 48
  • Yer: Antalya
  • İleti: 8494
  • Cinsiyet: Bay
Micheal Jordan ilk senelerinde Boston'a karşı inanılmaz  maçlar oynamasına rağmen yine de kaybetmişti,belki de  Chicago'nun sahipleri Jordan takımdan ayrılmasın,ona yardımcı olacak bir oyuncu alalım diye Pippen'ı getirdi

Kusura bakma ama burada çok büyük bir bilgi kirliliği ve mantık hatası var. Jordan'ın yanına Pippen'ın gelişiyle; Lebron'un 2010 yazında Bosh'la birlikte Wade'in yanına gelmesinin en ufak bir benzerlik ve ilgisi yok. Pippen Bulls'a geldiğinde bir NBA yıldızı değildi. Draftın 5. sırasından seçilmiş, ne yapacağı meçhul bir çaylaktı. Hatta ilk sezonunda tek bir maçta dahi ilk beşte başlamadı. Kariyerinin ilk bir kaç senesinde all-star dahi seçilemedi.

Jordan'ın tarihe geçen hezimetleri de, Pippen'dan önce Boston'a kaybettiği seri filan değil; Pippen'dan sonra üst üste üç sene (1988,89 ve 90'da) Detroit'e tokatlanmalarıdır. Pippen bu süreçte pişmiş ve Jordan'ın yanında oynadıkça yıldızlaşmıştır. Jordan'ın ilk basketbolu bıraktığı sezon birinci adamlık rolünde sıkıntı yaşamış, hatta bu nedenle kimi kritik maçlarda son topu çaylak Toni Kukoc'a kullandıran koç P-Jack'le arası açılmıştır. Jordan 95 Mart'ında geri döndüğünde Bulls play-off dışındaydı. Jordan sonrası Houston kariyeri faciadır ve Portland kariyeri daha ziyade görev adamı rolünde oynadığı için "eh, idare eder"dir.

Aşağıdaki yazıyı LeBron Miami'ye geldiğinin haftasında (11 Temmuz 2010) yazmıştım. İyi ki yazmışım. Tarihe not olarak düşmüşüz. Okumakta fayda var:


Çocukken en sevdiğim çizgi filmlerden birisi VOLTRAN'dı. Dünyamızı korumak üzere proğramlanmış muhteşem ve dev bir robot... VOLTRAN beş aslan'dan oluşuyordu. Her aslan aynı zamanda ayrı bir savaşçıydı ve ufak tefek tehlikeler karşısında olaya bireysel olarak müdahil olurlar ve kendi başlarına çözümler üretirlerdi. Ama dünyamızda gözü olan kötü adamlar hiç rahat durmaz, her defasında çok özel bir ROBOT-CANAVAR üretirler ve gezegenimize saldırırlardı. Tehlikeyi haber alan aslanlar anında olay yerine gelir ve hemen karşı duruş sergiler ama daha canavarın ilk hamlesinde yere serilirlerdi. İşte tam bu noktada hemen VOLTRAN'ı oluşturma kararı verilir, aslanlar bir araya gelirdi. Beş ayrı renkte aslan, önce gövde, kol ve bacakları oluşturur, en son -sanırım- siyah aslan kafayı biçimlendirirdi. VOLTRAN oluştuktan sonra gerisi kolaydı; beş aslanın ayrı ayrı cephelerden saldırarak elde edemediğini belli bir rol dağılımı içinde tek başına VOLTRAN yerine getirir ve birçok özel silahıyla o ROBOT-CANAVARI yok ederdi. VOLTRAN'ın silahları bitecek gibi değildi; ama hiç birisi işe yaramazsa en sonunda en durdurulamaz silahı sahne alırdı: IŞIN KILICI... Eğer VOLTRAN bir kere ışın kılıcını çıkardıysa düşmanlara şimdiden geçmiş olsun; paramparça olurlardı.

Ne tuhaftır ki, basketbolda tıpkı VOLTRAN gibi beş oyuncuyla oynanıyor. Ve doğru zamanda, doğru biçimde, doğru aslanlar bir araya gelir; kafa, gövde ve başı sorunsuz biçimde oluşturabilirse basketbol evreninin en güçlü silahını meydana getirmeleri kaçınılmaz oluyor. Kendi başına dahi süper güce sahip olan aslanların birlikteliği ile basketbol arasında bir paralellik kurmaya ne dersiniz?

LeBron James'in Miami'yi tercih etmesi açıkçası birçok kişi gibi beni de ters köşeye yatırdı. İlk defa NBA tarihinde böyle bir durum olduğunu iddia ediyorum. Evet, daha önce de NBA tarihinde süper üçlüler gördük, duyduk, okuduk ve izledik. Ama böylesi ilk defa karşımıza çıkıyor. Bu kadar genç yaşta ve bütün gözlerin üzerinde olduğu, el üstünde tutulan ve hangi takıma gitse oranın patronu olacağı muhakkak üç flash yıldızın böyle ani bir kararla bir arada buluştuğuna kimse şahit olmadı. "Bu kadar genç yaşta" ifadesini özellikle vurguluyorum.

Dilerseniz NBA tarihinin belli başlı süper üçlülerine bir göz atalım. Buna VOLTRAN hikayeleri de diyebilirsiniz. Benim aklıma süper üçlü deyince ilk önce Larry Bird, Kevin McHale ve Robert Parish'ten oluşan efsane Celtics üçlüsü geliyor. Daha sonra ve hemen aynı dönemde Magic Johnson, Kareem Abdül-Jabbar ve James Worthy üçlüsü... Bunun yanında unutulmaz ikililer de var; "Jordan - Pippen" veya "Stockton - Malone", en son olarak 2000'lerin başında üç yıl NBA'i sürklase eden "Shaquillie O'Neal - Kobe Bryant" ikilileri... Buraya aldığım isimlerin her biri ŞÖHRETLER MÜZESİNE seçilmiş ve yine her biri 1996 yılında NBA otoriteleri tarafından GELMİŞ GEÇMİŞ EN İYİ 50 OYUNCU listesine girmiş efsanelerdir. (Shaq-Kobe ikilisi de kariyerleri sona erdiğinde emin olun ki, bu müzenin en güzide köşelerinden birisini kapacaktır.) Bazılarına ikili, bazılarına üçlü derken bunu kriter aldım; yoksa her bir üçlü veya ikilinin yanında all-star seviyesine ve onuruna erişmiş başka önemli oyuncular da vardı. Dedim ya; VOLTRAN'ın esas unsurlarını inceliyorum.

Ama bu bahsettiğim üçlü veya ikililerin birlikteliğini şu günlerde basketbol denildiğinde ilk akla gelen hadiseye, yani LeBron - Wade - Bosh birlikteliğine benzetirsek mantık hatası yaparız. Larry Bird 1979-80 sezonunda NBA'e adım attıp "yılın çaylağı" ödülünü "ezeli" rakibi Magic Johnson'ın elinden aldığı sezon ortalıkta ne Robert Parish vardı; ne Kevin McHale... Robert Parish 80 yazında bir takasla Celtics kadrosuna dahil olduğunda kimse onun bir efsane olacağını düşünmüyordu. Warriors'ta geçirdiği dört sezon boyunca bir görev adamı olmanın ötesinde öne çıkmayı başaramamıştı. Her ne kadar 17 sayı ve 10 üzeri ribaunt ortalamalarına ulaşmayı başarmış olsa dahi bir defa bile all-star seçilmemişti. Larry Bird'ün yanına geldikten sonra onun en büyük yardımcılarından birisi olmakla kalmadı, tam dokuz defa all-star seçildi, en iyi elli oyuncu listesine girdi ve bileğinin hakkıyla şöhretler müzesinde yerini aldı. Kısacası, Larry Bird'ün yanına bir süper yıldız olarak gelmedi.

Robert Parish Celtics kadrosuna takasla dahil olduğu yaz, yeşil-beyazlı ekibe bir başka isim de NBA draftından geliyordu: Kevin McHale... Evet; ne Kevin McHale ne de Robert Parish Larry Bird'ün yanına geldiklerinde süper yıldız değildi. Birisi görev adamı, diğeri ise gelecek vadeden ve Cedric Maxvel'in yedeği olarak düşünülen bir çaylaktı. Kendisine ne görev verilirse onu yapacaklar, bir ego çatışması sözkonusu olmayacaktı. Nitekim Kevin McHale daha kariyerinin ilk yıllarında adını süper yıldızlar arasına yazdırmış ama bu bile onun kenardan gelen bir yedek olmasına mani olamamıştır. Kevin McHale daha 3. yılında all-star seçilmiş olmasına rağmen kariyerinin ilk dört sezonunda TOPLAM 57 maçta ilk beş çıkabilmiş, 5. sezonunda ise sadece 31 maç ilk beşte yer bulabilmiştir. Bu süre zarfında ligin en önemli power-forveti sıfatını kazanmış olmasına, iki defa en iyi 6.Adam ödülü almasına ve Celtics'le iki şampiyonluk yüzüğü kazanmasına rağmen yedekliği sorun etmemiştir. Çünkü bu VOLTRAN montaj değildi; tamamen orjinal fabrika çıkışlıydı, başlangıçta verilen rol neyse o şekilde biçime giriyordu. Muhtemelen bir süper yıldız sıfatıyla Celtics kadrosuna gelse 6.Adamlığı kabullenmesi mümkün olmazdı. Tabii aynı Celtics kadrosunda yer alan diğer aslanları da göz ardı etmemek lazım. Mesela McHale'in önünde ilk beş çıkan Cedric Maxvel 1982 finallerinin MVP'sidir. Yedeği McHale ne desin? (Maxvel dışında MVP ödülü almasına rağmen bir defa bile all-star seçilmeyen başka bir isim var mıdır; bilmiyorum.) Keza birkaç yıl önce hayata veda eden ve geçen yıl şöhretler müzesine seçilen Dennis Johnson'da bu takımın gardıdır. O Dennis Johnson ki, ESPN anketinde tüm zamanların en iyi 10 oyun kurucusundan birisi sayılmasına rağmen süper üçlü denilince akla gelmez ve takımın dördüncü yıldızıdır. Hem tüm zamanların en iyi 10 point gardından birisi ol; hemde takımın ilk üç yıldızından birisi olmayı başarama... VOLTRAN olmak böyle parçalara sahip olmakla mümkün... Aynı şekilde Cedric Maxvel ilk beş başlamasına rağmen kenardan gelen Mchale daha fazla süre alıyor ve takımın 2. yıldızı kabul ediliyordu. Yani yedeği yıldız muamelesi görürken kendisi rol oyuncusu hüviyetindeydi; yedeği all-star seçilirken kendisi yakın yanından geçemiyordu. Nitekim 85-86 sezonundan itibaren Kevin McHale ilk beşe yerleşti. Kariyerinin 6. sezonunda ve bir süperyıldız olduktan sonra yerleşilen ilk beş... Bugün hiçbir yıldız bunu kabullenmez.

O günleri anlatan Larry Bird bir konuşmasında -mealen- şöyle der: "Başarımızda en büyük pay Robert Parish'e aitti. Çünkü o hiçbir zaman top istemedi. Başka bir takımda çok daha büyük istatistiklerle oynama şansı varken, o süper üçlünün bir parçası olmayı seçti. Yeri gelir ve sıradan bir çaylak kadar az top kullanmaya katlanır, çember altında ekmeğini taştan çıkarırdı."

Bir başka süper üçlü Kareem Abdül-Jabbar, Magic Johnson ve James Worth'de aynı olmasa da benzer hikayeye sahiptir. Kareem bir NBA efsanesi iken 1979 yılında Michigan State'in pozisyonuna nisbet insan azmanı fiziğine sahip "şampiyon" gardı Magic Johnson takıma katılır. Magic henüz sadece gelecek vadeden bir çaylaktır. Magic o sezonun finallerinde Kareem'in sakatlığını fırsat bilir ve Sixers ile oynanan serinin 6. maçına tüm zamanların en özel final performanslarından birisini sergileyerek damga vurur ve finallerin MVP'si seçilir. Magic-Kareem birlikteliğinden üç sene sonra da (1982 yazında) takıma bir başka çaylak katılır: North Coralina'nın şampiyonluğunda başrolü oynayan James Worthy... Yani Worthy’de takıma bir süperyıldız sıfatıyla değil, gelecek vadeden bir çaylak olarak ve kendisine verilecek her rolü kabule hazır bir görev adamı duruşuyla katılır. Zaten ilk sezonunda sadece bir maçta ilk beş başladığını görüyoruz. Demek ki, bu VOLTRAN’da montaj değil ve fabrika çıkışından orijinal uyumlu… Süper yıldız olarak bir araya gelmiyorlar; bir tane süper yıldızın yanına gelen diğer iki parça onun yanında süper yıldız olmayı başarıyor. Yani bir arada oynadıkça süper yıldıza dönüşüyorlar.

Aynı şekilde 1987 yılında Bulls'un -yanlış hatırlamıyorsam- 7.sıradan seçtiği Scottie Pippen'da kariyerinin ilk sezonunda çok az süre alan ve gelecek vadeden genç bir forveti. Jordan'ın yanına 2. bir süper yıldız sıfatıyla değil; Jordan'a yardımcı olsun diye verilen her görevi kabule hazır bir çaylak olarak geldi ve majestelerinin yanında oynadıkça bir süper yıldıza dönüştü. Bu da montaj değil, orjinal birliktelik...

Keza Shaquillie O'Neal inanılmaz bir rakamla Los Angeles'ın yolunu tuttuğunda, aynı yaz Lakers takımı liseli gencecik bir oyuncuyu draft etmişti. Gelecek vadeden bu oyuncunun adı Kobe Bryant'tı. Kobe ilk yıllarında az sürelerle ve kenardan gelerek katkı yaptı. Rüştünü ispat edip süper yıldıza dönüşme sürecine girdiği andan itibaren VOLTRAN oluştu ve üst üste üç şampiyonluk geldi. Başlangıçta tamamen orjinal bir birliktelikti. Ne zaman ki; VOLTRAN'ın baş kısmını oluşturan siyah aslan olmak istiyorum; yahut IŞIN KILICINI artık elime almak istiyorum muhabbeti başladı; VOLTRAN arıza çıkardı ve sonunda aslanlar farklı gezegenlere savruldu.

Elbette bütün VOLTRAN hikayeleri fabrika çıkışlı değil... Bugüne kadar farklı gezegenlerin koruyuculuğunu üstlenen aslanların bir araya gelme ve MONTAJ bir VOLTRAN oluşturma kararına ilk defa rastlamıyoruz. Son LeBron hadisesinden evvel bu teşebbüslerden üç tanesi beni çok heyecanlandırmıştı. İlk heyecanlandığım MONTAJ VOLTRAN hadisesi 1996 yazındadır. Majesteleri anlamsız beyzbol macerasından geri dönmüş ve kendisine ait emaneti geri almıştır. Onun yokluğunda bu fırsatı iyi değerlendiren Hakeem Olajuvan iki yüzüğü parmağına çoktan geçirmişti. Üstelik 2. yüzüğü aldığı sezon yanında kolejden takım arkadaşı Cleyde Drexler'da vardı. (1994 yazında Drexler'da Houston'a gelmiş ve 2. şampiyonlukta pay sahibi olmuştu.) Fakat 94-95'i şampiyon kapatan Hakeem-Drexler birlikteliği; değil 95-96 sezonunun 72 galibiyetli Bulls'una karşı çıkmak, batının çıkıştaki ekibi Payton-Kemp ikilisinin başını çektiği Seatle'a bile dur diyememişti. Şampiyonluğun tadını bir kere alan Hakeem ve Drexler o sene finale bile yürüyememenin acısını yaşadı ve bir hamle istediler. Olabilecek en iyi hamle geldi: CHARLES BARKLEY... Bireysel olarak herşeyi başarmış fakat 93 finallerinde Jordan'a toslamış bu efsane forvet Arizona çöllerine elveda deyip Texas'ın yolunu tutuyordu. Üç tane efsane, üç tane NBA tarihinin en iyi ELLİ OYUNCUSU arasına girmiş süper star, üç tane ŞÖHRETLER MÜZESİ üyesi büyük basketbolcu bir araya gelmişti. HAKEEM-DREXLER-BARKLEY... Fakat şu gün itibariyle baktığımda bu bile bugün Miami'de olanların tam ifadesi değildi. Bir kere VOLTRAN'ın parçalarından ikisi zaten bir arada oynuyordu ve bir şampiyonluk yaşamışlardı. Üstelik o ikisi kolejden takım arkadaşıydı. Yeni katılan aslan sadece bir taneydi; Barkley... Herşey bir yana, her biri 30 yaşını çoktan geçmişti ve kariyerlerinin sonuna yaklaşmışlardı. Yani bireysel olarak tek başına bir takımın patronluğuna soyunacak yaşı da, egoyu da geride bırakmışlardı. Fakat bu bile inanılmaz heyecan oluşturdu.

O sene Houston lige fırtına gibi başladı. Rekora göz dikmiş gibiydiler. Ama sakatlıklar o kadar erken başladı ki... Birisi iyileşiyor, diğeri sakatlanıyordu. Üçünü bir arada görebilmek için neredeyse playoffları bekleyecektik. Playofflarda ilk turu rahat geçtikten sonra 2. turda bir önceki sezon elendikleri, batının son şampiyonu Seatle'la karşılaştılar. NBA tarihinin en unutulmaz serilerinden biri yaşandı ve "süper üçlü" 7.maçta batı finaline yürümeyi başardı; Payton ve Kemp ikilisi son maç teslim olmuştu. Batı finalinde ise Karl Malone-John Stockton ikilisi kariyerlerinin ilk finalini yaşamaya and içmiş gibilerdi ve yine unutulmaz, yedi maçlık bir seri oldu. 7. maçta Stockton ağırlığını koyu ve Houston'ın bu takıma yakışmayan vasat gardı Matt Maloney'i darmadağın etti. Oysa bir önceki seride Matt Maloney kariyerinin en muhteşem serisini oynamış, Payton karşısında boyundan büyük işler yapmıştı. Bu defa Stockton buna izin vermedi ve ilk MONTAJ VOLTRAN teşebbüsü batı finali 7.maçında arıza verdi.

Ertesi sezon süper üçlü şansını bir defa daha denedi ama sakatlıklar iyice başlarına bela oldu. Zaten yaşları 35'i geçmişti. Drexler o sezon basketbolu bıraktı. Onun yerine dağılan Bulls kadrosundan Pippen'ı kadroya dahil edip, bir de onunla denemek istediler ama bu "yaşlı VOLTRAN"da hiçbir netice vermedi. Zaten önce Barkley, sonra Hakeem basketbolu bıraktı. Beni ilk heyecanlandıran MONTAJ-VOLTRAN böylece hayal kırıklığı ile neticelenmiş oluyordu.

İkinci defa 2003 yazında heyecanlandım. Lakers üç yıl üst üste şampiyon olduktan sonra Kobe-Shaq kavgası tahammül edilmez boyutlara ulaşmış ve 2003 batı yarı finalinde elenmişlerdi. 2003 yazında iki hamle birden geldi: Payton ve Malone bir yüzük hevesiyle alacakları paradan büyük fedakarlıklar yaparak Kobe-Shaq ikilisinin yanına koştu. 1998 all-star'ında batı takımında ilk beş başlayan dört efsane, 2003 yazında Lakers'ta buluşmuşu. Sezon başlamadan aksilikler başladı. Önce Kobe'nin tecavüz davası... Sonra Shaq'la aralarında demeç savaşı... Fakat herşeye rağmen normal sezona -tıpkı Houston'ın yukarıda bahsettiğim üçlüsü gibi- fırtına misali başladılar. Ama yine onlar gibi sakatlıklar erken baş gösterdi. Karl Malone en az 30 maç kaçırdı. Shaq muhtemelen 20 maç... Kobe yine birçok maç kaçırdı. Öyle ki, bir ara takımın tek yıldızı olarak Payton kaldı. (O sanırım hiç maç kaçırmamıştı...) Bu arada Payton 35, Malone ise 40 yaşındaydı. Mart ayında süper dörtlü bir araya geldi ve ard arda gelen galibiyetlerle yine de konferansı makul bir yerde bitirdiler. Batı yarı finali 5. maçında Derrec Fisher'ın mucizevi 0.4 saniye şutuyla Spurs'e elenmekten kurtuldular; batı finalinde o sezonun MVP'si Garnet'in Minesota'sını fazla zorlanmadan geçtiler. Karşılarında Detroit vardı ve herkes Lakers'ın şampiyonluğuna kesin gözüyle bakıyordu. Ama asıl VOLTRAN tüm zamanların en iyi takım oyunlarından birisini sergileyen Detroit'ti. Karl Malone'un da sakatlanması, Kobe'nin ilk üç şampiyonluğun aksine bu final serisinde MVP olmak adına sahaya çıkması gibi gerekçeler de eklenince Pistons Lakers'ı paramparça etti. MONTAJ-VOLTRAN yerle bir olmuştu.

Beni heyecanlandıran üçüncü MONTAJ-VOLTRAN hikayesi 2007 yazında faaliyete geçti. Ben ki yıllarca Ray Allen için Seattle'ı takip ettim; Garnett için Minesota ile ilgilendim, Pierce için Boston'ı izledim. Süper üçlü bir araya gelince heyecanlanmamak mümkün değildi. Ama doğrusu bahsettiğim örnekleri hatırlıyor ve korkuyordum. Fakat BAŞARDILAR. Onlar başardı. Ray Allen, Paul Pierce ve Garnett üçlüsünün ne büyük bir işe imza attığını, ne büyük zorluğun altından kalkmış olduğunu bu sezon en iyi anlayacak olanlar, LeBron, Wade ve Bosh'tur. Görecekler ve takdir edecekler. Sporda her zaman 1+1=2 olmaz. Bazen 1+1=5 olur; bazen SIFIR... “Haydi, birleşelim; aslanlar bir araya” demekle VOLTRAN olmuyor. Yani, “haydi güçlerimizi birleştirelim, birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” yeminleri Alexander Dumas’ın şövalye romanlarında olduğu kadar spor sahalarında hayat bulmuyor. Muhtemelen 2007 yılında değil, mesela 2002 yılında bu üç isim bir araya gelseydi, inanın bu uyumu asla bu düzeyde yakalayamazdı. En büyük avantajları oyun olarak en olgun yıllarında bir araya gelmekti. Ne Houston'ın süper üçlüsü veya Lakers'a gelen Malone ve Payton kadar yaşlıydılar; ne de istatistikle yatıp kalkacak kadar toy... Atabilecekleri kadar sayı atmışlar, defalarca all-star seçilmişler, en iyi beş listelerine bir şekilde girmişlerdi. 300-500 sayı fazladan atsalar n'olurdu, atmasalar n'olur?... Tam bu noktada, 30 yaşın ilk yıllarında bir araya geldiler ve başardılar.


LeBron, Wade ve Bosh çok büyük bir yükün altına girdi. Yukarıda anlattığım olumlu ve olumsuz neticelenen hiçbir hikaye onların durumuyla aynı değil... Başta dediğim gibi, böyle bir hadise daha önce görülmedi.

Hakan YAMAN
11.07.2010



İLAVE: Yazıyı tamamladıktan sonra birçok süper üçlüyü unuttuğumu gördüm. Ama zaten konu çok fazla uzayacaktı. Ama bir tanesi var ki, hatırlamamak olmaz. 1983 yılında tarihin en ezici şampiyonluklarından birisini yaşayan (Playofflar boyunca sadece bir maç kaybetmişler) PHILEDELPHIA SIXERS, 1983-84 sezonunda ünvanını Boston Celtics'e kaptırdıktan sonra o yaz draftta büyük bir seçim yapıyor: CHARLES BARKLEY... Bu seçimi yapan Sixers kadrosunda MOSES MALONE ve JULIS EİRWING (Dr.J) vardır. O Moses Malone ki, tüm zamanların en iyi pivotları sıralandığında çoğunlukla ilk altıya girer;  yedinciliğe düşmez. O Julis Erwing ki, tüm zamanların en iyi small forvetleri sıralandığında ilk beşe girer, kolay kolay 6.sıraya düşmez. O Charles Barkley ki, tüm zamanların en iyi power forvetleri sıralandığında ilk üçe girer,  dördüncülüğe düştüğünü görmedim. İşte bu üç isim aynı takımda buluştu. Peki başarı geldi mi? Hayır... Çünkü MOSES MALONE ve özellikle JULIS ERWING EN İYİ YILLARINI GERİDE BIRAKMIŞTI; BARKLEY'in ise EN İYİ YILLARI HENÜZ GELMEMİŞTİ. Yani bu süper üçlünün birlikteliğini de, LEBRON - WADE - BOSH üçlüsünün durumuyla bir tutamayız.

« Son Düzenleme: 12 Temmuz 2014, 13:37:30 Gönderen: Hakan Yaman »

Çevrimdışı mgul

  • Üye
  • Yaş: 30
  • Yer: Dünya
  • İleti: 376
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Los Angeles Lakers Takip Başlığı
« Yanıtla #934 : 12 Temmuz 2014, 11:51:40 »
Jeremy Lin Lakers'ta

Los Angeles Lakers yazın ilk hamlesini yaparken Jeremy Lin'i takas etti.

Lakers bu takasta Rockets'a draft hakkı verdi.

Salary cap konusunda oldukça rahat olan Lakers'ın bu hamlesi sonrasında cap dengeleri bakımından sıkıntı yaşayan Rockets da derin bir nefes aldı.

Kaynak: http://www.derinnba.com/index.php/nba/haberler/item/3440-jeremy-lin-lakersta


Young Lakers'ta Kaldı

Günün hareketli takımları arasında yer alan Los Angeles Lakers Nick Young'ı takımda tuttu.

Young 4 yıl için 21.5 milyon dolar alacak.

Geçtiğimiz sezon başarılı bir performans ortaya koyan Young 17.9 sayı ortalama yakalamıştı.

Kaynak: http://www.derinnba.com/index.php/nba/haberler/item/3442-young-lakersta-kald%C4%B1


Hill Lakers'ta Kaldı

Los Angeles Lakers iç transferde bir hamle daha yaparak Jordan Hill'i takımda tuttu.

Hill'in 2 yıl için 18 milyon dolar alması bekleniyor.

Hill geçtiğimiz sezon 72 maçta 20.8 dakika süre alırken 9.7 sayı-7.4 ribaunt ortalama yakaladı.

Kaynak: http://www.derinnba.com/index.php/nba/haberler/item/3443-hill-lakersta-kald%C4%B1
« Son Düzenleme: 12 Temmuz 2014, 11:51:55 Gönderen: mgul »
"My name is Zeljko Obradovic and I'm very happy with this."


Çevrimdışı mgul

  • Üye
  • Yaş: 30
  • Yer: Dünya
  • İleti: 376
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Los Angeles Lakers Takip Başlığı
« Yanıtla #935 : 12 Temmuz 2014, 12:17:18 »
Las Vegas Summer League'de Los Angeles Lakers,Toronto Raptors'a 89-78 yenildi.

2014 Draftında Wizards'tan takas edilen Jordan Clarkson maçı 35 dakikada 21 sayı 3 asist 4 ribaund,Trevor Mbakwe 24 dakikada 7 sayı 8 ribaund ile tamamladı.

Maçın özet görüntüleri:

NBA Summer League: Toronto Raptors vs Los Angeles Lakers


Maç hakkındaki bütün bilgiler:
http://www.nba.com/games/20140711/TORLAL/gameinfo.html
« Son Düzenleme: 12 Temmuz 2014, 12:21:24 Gönderen: mgul »
"My name is Zeljko Obradovic and I'm very happy with this."


Çevrimdışı afat

Ynt: NBA Regular Season
« Yanıtla #936 : 12 Temmuz 2014, 13:05:36 »
Miami ile mi yüzük daha yakın clevelandla mı? Rasyonel verilerle kim diyebilir miami bu sezon nba finaline çıkamaz? Ben açıklamalarının evime dönmek istiyordum buraya şampiyonluk kazandırmak istiyorum kısmının çok samimi olduğunu düşünüyorum. Şampiyonluk sonrası yaptığı açıklamalarda ben ohiolu bir çocuğum buralarda olmam mucize diyen adam evine gitmek ister. Açıklamalarından biri de benim ohio ile olan ilişkim basketbolla olan ilişkimden daha baskın diyor. Ayrılmasının yanlış olduğunu söylüyor. Bu adam ne zaman dönecek evine? 40 yaşında mı? İstediği şampiyonluğu almak için bu son fırsatıydı ve kullandı. Ayrıca daha büyük bir yükün altına tekrar girdi. Daha büyük sorumluluk yükledi kendine. Ben bunu yapacağını 1-2 sene önce düşünüyordum tekrar clevelanda döner diye sağolsun umutları boşa çıkarmadı. Bazı yerlerde de miamiyi sattı diye şeyler gördüm güldüm açıkçası 4 final 2 nba şampiyonluğu yaşattı şehre. Pat riley bugün aynı senaryoyu bilip yada herhangi miamili taraftar 4 sene önceki kararı yine verir.

Çevrimdışı Hakan Yaman

  • Yönetici
  • Üye
  • Yaş: 48
  • Yer: Antalya
  • İleti: 8494
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: NBA Regular Season
« Yanıtla #937 : 12 Temmuz 2014, 13:39:59 »
Konuya dair bir de anket açtık. LeBron konusuna dair bir anket:

http://parkedefener.com/forum/index.php?topic=661.0

fbkolik

  • Ziyaretçi
Hakan abi ben daha 1-2 ay önce seyrettim Nba tv'de,Boston-Chicago serisinde Jordan 61 sayı atmıştı,süper maçlar oynamıştı ama ona rağmen kaybetmişlerdi.Ben Jordan'ın yanına Pippen gelişiyle Lebron-Wade-Bosh birleşimi aynı demedim ki zaten ama sonuçta Jordan'ın yanında Pippen gibi bir oyuncu oldu,Lebron'a baktığımızda ise adamın en büyük yardımcılarından biri Mo Williams'tı bir aralar,Fenerbahçe'ye gelsin mi diye sorsalar çoğu kişi istemez Fenerbahçe'de,o derece bir durum bu.Dolayısıyla Lebron'un takımdan ayrılmasıyla bu kadar büyük kin tutulmamalı bir adama,demek istediğim tek nokta bu.


Bazen Lebron hakkında öyle şeyler okuyorum ki,bu yazılanları 12-13 yaşındaki bir çocuğa okutturalım.Allah Allah bu Lebron ne yapmış,"Adam mı öldürmüş,insan mı bıçaklamış,kadın mı taciz etmiş,erken öten horozun başını mı kesmiş,öküz altında buzağımı aramış"der.Cleveland taraftarı bile takımdan ayrıldığı ilk gün bu kadar kin tutmamıştır adama,benim en garipsediğim konu bu.Acaba diyorum bazen,Lebron Cleveland'dan Miami'ye değil de bizden Galatasaray'a mı gitti ya da Galatasaray'dan bize mi geldi,ancak bu durumda bu kadar büyük kin olur diye düşünmüyor değilim.


Çevrimiçi Umut

  • Genel Moderatör
  • Üye
  • Yaş: 43
  • Yer: Berlin
  • İleti: 3679
  • Cinsiyet: Bay
  • Обрадовић: беспрекорна командант
Ynt: NBA Regular Season
« Yanıtla #939 : 12 Temmuz 2014, 15:23:21 »
Miami ile kazandığı şampiyonluklar hep yancılıkla kazanıldı olacak. O yüzden çakallık yapıp Cavs'ın potansiyelli kadrosuyla şampiyon olmak ve şampiyonluğu getirenin kendisi olduğu imajı vermek peşinde. Yer mi lan Anadolu çocuğu? 8)
Kara deryalarda bir FENERsin!

Çevrimdışı mgul

  • Üye
  • Yaş: 30
  • Yer: Dünya
  • İleti: 376
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: NBA Regular Season
« Yanıtla #940 : 12 Temmuz 2014, 15:31:52 »
Miami ile kazandığı şampiyonluklar hep yancılıkla kazanıldı olacak. O yüzden çakallık yapıp Cavs'ın potansiyelli kadrosuyla şampiyon olmak ve şampiyonluğu getirenin kendisi olduğu imajı vermek peşinde. Yer mi lan Anadolu çocuğu? 8)
"My name is Zeljko Obradovic and I'm very happy with this."


Çevrimdışı Hakan Yaman

  • Yönetici
  • Üye
  • Yaş: 48
  • Yer: Antalya
  • İleti: 8494
  • Cinsiyet: Bay
1986 tarihli play-off ilk tur 2. maçında kariyerinin daha ikinci yılında olan ve normal sezonu sakat geçiren Jordan'ın o sezonu şampiyon bitiren Boston'a 63 atmasına rağmen elenmelerini kimse yadırgamadı ve doğal karşıladı. Ben onu kastediyorum. Jordan'dan şampiyonluk beklendiği senelerde Boston düşüşteydi ve Jordan'ın karşısına doğunun "kötü çocukları" Detroit engeli çıkmıştı. Jordan o duvara 3 defa tosladı ve üçünde de Pippen yanındaydı, kadrodaydı. Onu anlatmak istiyorum. Ama Jordan oradan kaçmayı düşünmedi. Magic Johnson ya da Larry Bird'ün veya ne bileyim; yakın dostu Charles Barkley veya o gün itibariyle tıpkı kendisi gibi şampiyonluk görmeyen yıldızlardan Drexler'ın yanına kapağı atmak için uğraşmadı.
« Son Düzenleme: 12 Temmuz 2014, 16:36:31 Gönderen: Hakan Yaman »

Çevrimdışı Hakan Yaman

  • Yönetici
  • Üye
  • Yaş: 48
  • Yer: Antalya
  • İleti: 8494
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: NBA Regular Season
« Yanıtla #942 : 12 Temmuz 2014, 22:31:08 »
D-Smart'ın 2013-14 sezonuna ait banttan maç proğramı:

Yarın (13 Temmuz Pazar)
----

08:00 - Golden State Warriors-Miami Heat (78.kanal)
12:00 - Chicago Bulls-Brooklyn Nets (78.kanal)
18:30 - Phoenix Suns-Denver Nugets (77.kanal)
21:00 - L.A.Clippers-Memphis Grizzlies (78.kanal)

Dün yazdığım gibi; maçların gereksiz bölümlerini ayıklayıp, 1 saate sığacak şekilde kısaltarak yayınlıyorlar. Daha iyi oluyor; hiç sıkmadan bir çırpıda bitiyor.

Çevrimdışı mgul

  • Üye
  • Yaş: 30
  • Yer: Dünya
  • İleti: 376
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Los Angeles Lakers Takip Başlığı
« Yanıtla #943 : 15 Temmuz 2014, 11:32:18 »
Las Vegas Summer League
Warriors vs. Lakers - Team Highlights
https://www.youtube.com/watch?v=oPxBHnLNpNw
« Son Düzenleme: 15 Temmuz 2014, 20:18:49 Gönderen: mgul »
"My name is Zeljko Obradovic and I'm very happy with this."


Çevrimdışı Tolga Gümüş

  • Üye
  • Yaş: 32
  • Yer: İstanbul
  • İleti: 658
  • Cinsiyet: Bay
    • tolgagumus_
Ynt: NBA Regular Season
« Yanıtla #944 : 15 Temmuz 2014, 23:07:38 »
Transferle ilgili bir başlık bulamayınca buraya yazayım dedim. Ömer Aşık, New Orleans Pelicans'a takas olmuş. Hayırlı olsun.
"Ben Fenerbahçe'ye ikinci olmak için gelmedim." - Zeljko Obradovic