Bana göre tribün desteği konusunda yapılanları çok dar bir çerçevede sınırlandırmak doğru olmuyor.
Salona girdiğim gibi gördüğüm şey Vakıfbank'ın evsahibi organizasyonuyla becerebileceği tek işi yaparak, ortadaki tribünü parselleyip, alışılan düzeni bozduğuydu.
Birinci seti alt tarafta bench çapraz köşesinde "izleyerek" geçirdim, çünkü etrafta kimsenin hiçbirşey yaptığı yoktu, ne alkış ne ıslık. Benim gibiler çevresi böyle olunca rahatsız hisseder kendisini. File arkası altta ayakta destek veren iki ayrı grup vardı. Birisini ben de sadece iki maçtır gördüğüm tiplerden ibaret. Diğeri ise maçları takip etselerde yüksek yaş ortalamasıyla artık yıpranmış klasik yüzler ve tribün becerileri kısıtlı. Bir süre sonra yukarıdan asılan pankartlardan ve gelen sesten üst katta da bir kitlenin olduğu anlaşılıyordu.
Olaya şarkı türkü, kuru gürültü diye bakarsak ilk sette çıkartılan gerçekten ahenksiz gürültü gibiydi. Takım başabaş geçen ilk sayılardan sonra dökülmeye başladı, üç noktadan tezahüratlar birbirine karıştı, vakıfbankın getirdiği çocuk topluluğunun çığlıkları da üstüne eklendi.
Zaten protokol yanındaki tribüne yerleşen seyirciler sadece takım iyi oynadıkça bir şekilde alkış falan katılım gösteriyor, oyun bozuk giderken rakibe baskı kurmaya da tek tük kişiler haricinde bulaşmıyorlar.
Maç izlerken bir gözümle de tribünleri gözlemlemeye alışkın olduğumdan, salondaki farklı çevrelerin vaziyetlerinden dolayı şunlar gelmesin,bunlar gelsin gibi önyargıları hiç tasvip edemem. İkinci sette ben de arkadaşla beraber üst kata çıktım, çünkü üst kat Okul Açık tribünü alt kat ise Migros tribünü gibi bir kuvvet dengesindeydi, herkes takımı desteklemek istiyorsa da, kimse diğer seyirci öbeklerinin rakibi baskıya almasını engellemiyor sonuçta. Oralardan sadece Kim'in servise gelip fileye taktığı topta tempo tutulması hariç toplu bir ses çıkmıyor (ki onu da kaçırınca moral bozucu veryansınlar yükseliyor)
Mesela geçen evsahibi olduğumuz Halkbank maçında ayakta destekleyen grubun hemen yanıbaşında oturarak maçı izliyorduk. Oradaki 5-6 kişi sürekli sahaya laf atmakla yuhlamakla uğraştığımızdan, yanımızdaki 30 kişi bir ara duraklayıp sizin yüzünüzden tezahürat edemiyoruz biraz sakin olun yahu demek zorunda kaldı. Yani tribünde oturarak maç izleyen 250 kişi bir ıslık yapsa, tepki koysa, takımın oyununa göre alkış patlatsa, şarkı türkü söyleyenleri rahatlıkla bastırır ,onların üstündeki yükü de azaltır. Ama muhabbet arası maç izleyip telefonlarıyla uğraşan tiplere yaranmak için her iş yapılmak zorunda değil, ne kadar yorucu olduğunu iyi biliyorum.
Benim bizzat gördüğüm ikinci sette herkes birbirini motive ederek gayet takımı itici bir şekilde destekledi ama takım sonunu getiremedi. Yukarıdan "haydi Fener haydi" sesleri gelirken, gökgürültüsü gibi patlayan sese aşağıda donuk donuk bakan insanlarla dolu bir ortam sözkonusu. Nedense Set-set temposu yapmak için ilk ayaklananlarda onlar oluyor. O tribünde bulunan Süleyman abi gibi ihtiyarların enerjisi bile bu tipleri katlar geçer.
Son set ise maçın gidişatı erkenden kopunca yapacak fazla birşey yoktu, maç gitti, takımda ışık vermiyor, en azından Fenerbahçe sevgimizi dile getirelim diyerek bazı güzel besteleri söylediler.
Maç kötü bir şekilde kaybedildi, buna rağmen maç sonuna doğru, diğer tribündekiler ceketini giymiş çekip giderken, üst kattakiler çıkmayarak takımı çağırarak "bu daha başlangıç , mücadeleye devam" diye sesleniyorlardı.
He tabii gelecek sefer mücadeleye kaç kişi katılır meçhul, gerçi bende öğrenciyken yol yemek masrafı hesabıyla maç önem derecesine göre seçmek zorunda kalırdım.
(bu sefer büfe maç başlamaktayken açıldı

parasıyla su alabildik, tabii büfeciyle önceki maç niye açılmadı tartışmasından sonra, iş büfecilerin keyfine kalmış anlaşılan )