Dibi gördük dibi gördük derken Real maçıyla birlikte gerçekten dibin dibini de gördük, artık daha kötüsü olamaz diye ummaktan başka çaremiz yok. Kendi sahamızda rekor sayı yedik. Maç sonu tek dileğim 100’lük olmayıp onlara o playoff’taki 100 sayının rövanş zevkini yaşatmamaktı ki ramak da kaldı buna.
Bu takım çok önemli parçalarını kaybetmekle birlikte neredeyse imkansızı başararak son 5 yılda arka arkaya 5 F4, 3 final, 1 şampiyonluk yaptı. Bunu başarırken saha avantajı demeden playoff’ları da ağırlıklı olarak süpürdü. NBA bu kadar saldırırken, şu rekabet ortamında bu başarının, devamlılığın bir daha kolay kolay tekrarlanamayacağını düşünüyorum.
Bu öyle bir başarıydı ki hepimizi hatta Fenerbahçe taraftarı olmayan bir çoklarını da gururlandırdı, göğsümüzü kabarttı. Başarı duygusunu iliklerimize kadar en üst seviyede hissettik. Bu dönemde olağanüstü geri dönüşler yaptık, şampiyonluğumuz çalındı, intikamlar aldık, bazen silindir gibi geçtik rakibin üzerinden.
Bu kadar başarılı bir dönemden sonra bu sezon oyuncular, teknik kadro dahil hep birlikte duvara çarpmış gibi olduk. Başımız bazen öne eğildi, çok şanssız maçlar da kaybettik ama hep bir ayağa kalkış, direniş bekledik sabırla. Tam ayağa kalktık dedik, hemen arkasından kalp kırıcı bir mağlubiyet geldi, yine düştük yere.
Bir söz var “Gecenin en karanlık zamanı, sabaha en yakın andır” diye. Ben moralim yerlerde sürünse de Real - Valencia maçlarına ve aslında hayata da bu gözle bakmayı tercih ediyorum. Takımın bir çok problemi var, bazıları bu sezon giderilebilecek gibi de görünmüyor ancak karalar bağlamanın hiç bir faydası yok. Valencia’da da sabahı göremezsek yeniden yapılanıp başka baharı bekleriz...