Maçın -yanılmıyorsam- son üç dakikasına 8 sayı geride girdik ve hata yapma lüksümüzün neredeyse olmadığı üç dakika oynamak zorunda kaldık. 4 oyuncunun 30 dakikadan fazla sahada kaldığı (Vesely de 29:24 oynamış) bir maçın sonunda hem savunmada hem de hücumda doğruları yapabilmek, fiziksel ve zihinsel açılardan koordinasyonu koruyabilmek, kabul etmek gerekir ki hiç kolay değil. Üçüncü çeyrekte, durum 32-39'a geldiğinde, biraz nefeslenme fırsatı bulabilseydik/yaratabilseydik kazanma şansımızı arttırabilirdik; olmadı. Sağlık olsun.
Hayal ettiğimiz, öngördüğümüz normal sezon tabii ki bu değildi ama sezonun neredeyse tamamında kadrodaki önemli parçaların sakatlıklarıyla da boğuştuk. Henüz Mart ayı bitmedi ve takım -yanlış hesaplamıyorsam- 54 maç oynadı; daha da önemlisi, bu maçların her biri, kazanma baskısıyla oynanan maçlardı. Kazanma baskısını şunun için söylüyorum; BSL maçlarını bile ayrı ayrı ele aldığımızda, her maç, sıralamadaki yerinizi etkileme potansiyelini barındırıyor. Tabii ki bu, sezon boyunca, özellikle de iç sahada kaybedilen maçların izahı olamaz ama sezonun bütünüyle başa çıkmanın zorluğunu bir parça ortaya koyar.
Saha avantajını yitirmiş olmaktan ötürü herkes üzgündür, buna şüphe yok. Avrupa basketbolu tarihinde, henüz çok küçük bir izimiz olabilir ancak ama koçun, hem Fenerbahçe basketbolu hem de Avrupa basketbolu tarihinde bayağı bir yeri var; hâl böyleyken Zeljko Obradovic'in yönettiği takımdan umudu kesmek, bizim büyük şımarıklığımız olur diye düşünüyorum. Koç da oyuncular da eleştirilemez değil ama ne koç ne de oyuncular (ve evet, bence Vesely dâhil), bu karamsarlığı hak etmiyor.
Evet, Top8 kolay değil ama ilk dörtteki herhangi bir rakipten, deplasmanda, 0-0 başlayan maçlardan birini çalmak; finalde, CSKA Moskova'ya karşı, 18 dakikada 21 sayıdan dönmekten de daha zor değil.