Takip etmek istemesen bile Allah’ın belası kulüp karşına çıkıyor.
Burada tam tersi düşünüyorum işte. Benim kafamdaki taraftarlık farklı.
Benim en çok maça gittiğim dönem 80’lerin ikinci yarısı ile 90’lar. İstanbul’daki maçlardan çok az kaçırmışlığım vardır. Beşiktaş’a sürekli yenildiğimiz bir dönem var bizim. 85-90 arası falan. Sanırım bir tek rekor şampiyonluk sezonundaki Hakan Tecimer’in attığı golle 2-1 olan o malum maçta yenmiştik bu periyotta. Her maç yeniliyoruz onun haricinde. Sadece ligde de değil. TR Kupası, TSYD, Donanma vb her yerde. Hem Dolmabahçe’de hem Kadıköy’de bütün maçlara gidiyorum bu arada. Amigo Adnan vardı o zamanlar… Yeniliyoruz gidiyoruz, yeniliyoruz yine gidiyoruz

Şubat ya da Martta Kadıköy’de bir maç oldu. 1990 olsa gerek. Ayaklarımız da geri gidiyor ama biz maçta olmazsak sanki takım yalnız kalacak gibi. Bir de iç saha. Rahmetli Metin Aşık’ın çok kuvvetli olduğu yıllardı. Maçtan önce mutlaka yeneceğiz elimizden kurtulamayacaklar lafları falan dolaşıyor.
Maç başladı Oğuz attı, dedik ulan yeneceğiz galiba bu kez… Sonra bir Feyyaz, bir Ali bir Feyyaz daha derken 5-1 kaybettik

Yanımızdaki lise talebeleri hep ağladı

Ağlamak çok normaldi maçlardan sonra o zaman. Ağlanırdı yani yenilince. Ağlamışızdır
Demem o ki taraftarlık takımın yanında olmak, desteğini göstermektir aslında hep. Dibine kadar eleştirirsin ama maça gitmeden/izlemeden duramazsın. Böyleydi…
Ben hala gazozuna bir maç bile olsa izlerim. Pandemiden önce de seçerek de olsa stadyuma da gidiyordum. Ataşehir’e sürekli gidiyordum zaten. Sonra konformist olduk işte. Evden devam…