2013-2014 Euroloeague F4 - Milano İzlenimleri/Anıları Cem kardeşime söz verdiğimiz üzere bu başlık altında, kardeşim ugur1907 ile birlikte yaptığımız F4 Milano seyahatindeki izlenimlerimiz ve anılarımızı anlatalım dedik. Özellikle ben maçlara gitmediğim için daha çok gezelim-görelim tadında, biraz magazinsel yönden, yaşadıklarımızı anlatabileceğim. Uğur ise maçlara da gittiği için oradaki atmosferi daha iyi anlatır diye düşünüyorum.
Uçak biletlerimizi sanırım Ekim (Kasım da olabilir) ayında aldık. 15 mayısta THY uçağıyla 2 saati biraz geçen bir uçuştan sonra Malpensa havalimanına indik. Buradan bizim Havaş benzeri otobüslerle yaklaşık 1 saatlik bir yolculuk sonunda Milano'nun Central Station denen merkez tren istasyonunda vardık. Şansımıza rezervasyon yaptırdığımız otel istasyona 5-6 dk yürüme mesafesindeydi.
Otele yerleşir yerleşmez metro ile Duomo denen meydana gittik. Milano'da kullanışlı bir metro ağı var. Duomo meydanı bizim Taksim meydanına benziyor. Taksim'de metrodan çıktığınızı düşünün, AKM'nin olduğu yerde devasa Duomo Katedrali var.

Katedralin tam karşısında (alanın öteki ucunda yanında) ise “Fanzone” denen taraftar bölgesi vardı. Burada üstü kapalı bir basketbol sahası, kutusu 3.5 Euro’dan Efes satılan bir stand, küçükler için basket potalarının olduğu bir başka bölüm, Adidas’ın standı (F4’e katılan takımların ürünlerinin satıldığı), Euroleague için atkı, tshirt gibi ürünlerin satıldığı bir başka stand ve bunların dışında bilgisayar oyunu oynatılan bir başka bölüm daha vardı. Atladıklarım da olabilir.

Duomo’da metrodan çıkar çıkmaz Maccabi taraftarlarının kortejine rastladık. Meşaleler eşliğinde yolun ortasından yürüyorlardı. Daha sonradan öğrendiğimize göre yaklaşık 3 km ötede olan ve takımın konakladığı Marriott otele gitmişler destek için. Kortejin arkasında yürüyen 3-5 polis dışında etrafta başka hiç güvenlik yoktu. Ondan sonraki günlerde de görmedik zaten.

Ertesi gün, yani ilk maçların oynanacağı Cuma öğleden önce Duomo’ya geldik. Basket sahasında bir maç oynanıyordu.
Maçı izlerken Uğur’un üzerindeki Fenerbahçe Ülker formasını gören bir Maccabi taraftarı “Fenerbahçe - Obradovic” diyerek muhabbet açtı (Daha sonra üzerimizdeki FB ürünlerini gören birkaç kişi daha Obradovic diyerek laf attılar. Hoca sayesinde en azından bilinirliğimizin attığı açık). Elemanla epey muhabbet ettik Efes standına geçerek. Sloven bir kadınla evlendiği için orada yaşayan ve çalışan Lior adında bir çocuktu.

( güneş gözlüklü yakışıklı olan bohannon onur )

Lior ile yaptığımız muhabbetlerden edindiğim bilgiler şunlar:
- Nokia Arena’nın 12 bin koltuğu her sene kombine olarak satılırmış. Kendisi de Slovenya’da yaşadığı ve yılda 4 kez İsrail’e gittiği halde kombine almaya devam ediyormuş. Gitmediğim maçlara arkadaşlarını gittiğini söyledi.
- Avrupa’nın en pahalı kombinesini sattığını söyledikleri Maccabi yönetimine kızıyorlar, “hem çok para kazanıyorlar hem de yatırım yapmıyorlar takıma” diyerek. En ucuz koltuğun sezon fiyatı 350 euro imiş.
- İsrail’de de alında futbol basketboldan daha popülermiş, ancak “Futbolda başarı olmadığı için size basketbol İsrail’de daha popülermiş gibi geliyor” dedi.
- Avrupa’da en sevmedikleri takım CSKA, sonra da Pana’ymış. CSKA’ya olan düşmanlıkları 1977 yılına dayanıyormuş. O zaman bir Maccabi-CSKA eşleşmesinde CSKA İsrail’deki maça gitmek istemediğinden maçı başka bir ülkede oynamak zorunda kalmışlar. O yıldan beri özel bir nefretleri varmış CSKA’ya.
- Renkleri sarı mavi olmasına rağmen bütün tezahüratları ve kıyafetleri sarı üzerine, “yellow army”den de anlaşılacağı üzere. Hemen hemen bütün tezahüratlarında “yellow is rising (sarı yükseliyor)” anlamına gelen İbranice bir ifade geçiyor.
- Hapoel’in rengi olduğu için kırmızıdan nefret ediyorlar. Onu duyunca daha da bir kanım kaynadı Maccabi’ye . Malum kırmızı giyenin kulakları da zaman zaman bizim statta çınlatılır.
- Pini Gershon’u pek hayırla yad etmiyorlar. Söylenene göre kendisi kadınlara biraz fazla düşkünmüş. Hatta bir F4’te takımın idmanına katılmayıp onun yerine CSKA dansçılarının provasını izlemeye gittiği yönünde bir şey söyledi Lior, ama bana pek gerçekmiş gibi gelmedi.
- Bizim F4’e kesin kalacağımızı düşünüyormuş. Çok şaşırmış.
- Lior’un fiilen katıldığı 4. veya 5. F4 organizasyonuymuş bu. İmrenmedim desem yalan olur.
Muhabbeti bitirip saat 16.00 dolaylarında salona gitmek üzere metroya indik tekrar. Ben de biletim olmamasına rağmen, salonun etrafında dev ekranda perde olacağı düşüncesiyle gittim. İlgili durakta metroda indikten sonra, Cem Ağrak’ın kadim dostu, İtalya’daki gözümüz kulağımız, ‘Sportando’ Emiliano ile, daha önce sözleştiğimiz üzere buluştuk ve kendisine Cem’in hediyesi Fenerbahçe Ülker formasını takdim ettik. Ortadaki sakallı arkadaş Emiliano, solda ben, sağda Uğur. Ben şöyle bir dolaştım; ancak perde vs göremediğim için otele dönme kararı aldım ve maçları twitterdan takip ettim maalesef.

Cumartesi istikamet yine Duomo’ydu. Fanzone’daki basket sahasında etraftaki seyircileri kattıkları yarışmalar yapıyorlardı. Bu arada bir de Zalgiris dançıları ile CSKA dansçıları çıkıp kısa birer gösteri yaptılar aynı sahada. Sarılılar Zalgiris, mavililer CSKA ekibi.


Bu arada birden Sofoklis ve birkaç adam daha geçti yanımızdan ve basket sahasının hemen yakınında yer alan, Euroleague kupasının da bulunduğu Adidas standına doğru gittiler. Biz de Sofo’yu görünce korumaların olmadığı taraftan koştuk standa, ama ön taraflar çoktan taraftarlar tarafından doldurulmuştu. Ama yine de çok uzak sayılmayacak mesafeden fotoğraflarını çekebildik. Meğer yanındakiler Abrines, Dani Diez ve her sene loser etiketlerine bir yenisini ekleyen Teo’ymuş.


Standdaki spiker önce Abrines ile biraz konuştu. Abrines Maccabi taraftarının salonda bu kadar çok sayıda olmasının kendisini şaşırttığını söyledi. Sonra Teodosiç’le konuşmak istedi ama Teo mimik ve jestleriyle ve tüm sevimliliğiyle (!) konuşmak istemediğini belirtti. Sofo konuşmaya başladığında ise fotoğrafını çektikten sonra bira standına doğru ilerledik söylediklerini dinlemeden .
Efes standında her zaman olduğu gibi Lior kardeşimiz de vardı. Yine birkaç saat muhabbet ettik. Lior Maccabi’nin ünlü taraftar grubu Gate 11’in facebook sayfasında Milano’daki tüm Maccabi taraftarının akşam saat 20.00’de Duomo’da toplanması duyurusu yapıldığını söyledi. Sonra 19.30 dolaylarında bir grup geldi ancak çok kalabalık değildi. Yine de sanırım üç-dört yüz kişi civarında kalabalık olmuştu Maccabi taraftarı. Duomo Milano’nun en turistik yeri olduğu ve etrafta binlerce normal turist de olduğu için tam sayıyı tahmin etmek güç. Gelenlerin ellerindeki bayraklardan ve tshirtlerinden Gate 7 grubundan oldukları anlaşılıyordu çoğunun. Lior’a Gate 11’e göre farkını sorduğumda “Gate 11’den daha nazikler” cevabını verdi. Grup tezahüratlara başladı. Önce CSKA’nın kulaklarını çınlattılar, Lior’un çevirisine göre bizim “Söyle Cimbom söyle söy le ne oldu…” mealinde bir tezahüratmış ve sadece CSKA’ya özelmiş.

Yaklaşık yarım saat grubun içerisinde tezahüratları dinledikten sonra saatlerce güneş altında kalmanın, biranın ve yorgunluğun etkisiyle otele döndük. Esas olay ise biz gittikten sonra başlamış. Sayı artmış ve gece 1’e kadar meydanda kalmışlar. Geldik final gününe. Kahvaltı sonrasında düştük yine Duomo’nun yollarına. Saat daha erken olduğundan çok taraftar yoktu. Ancak CSKA dansçıları meydanda grup halinde fotoğraf çektiriyorlardı.
Lior’la her zamanki yerimizde karşılaştık yine. Muhabbet esnasında, dostluğumuzun 3.günü şerefine Lior çantasından çıkarttığı Gate 11’in F4 hatırası tshirtünü bana hediye etti. Etraftaki Real Madrid taraftarıyla da kaynaşma imkanımız oldu. Genel olarak sıcakkanlı insanlar gibi geldi bana.
En sonunda Uğur, Lior ve diğerlerini salona uğurlayıp otele döndüm. Sonrası malum, Maccabi ve David Blatt’ın müthiş zaferi. Bu seyahatte beni en çok etkileyen şeyleri şöyle sıralayabilirim:
- Maccabi taraftarları takımlarına inanılmaz bağlı. Biz F4’te olsak orada 8-9 bin taraftarımız olur muydu hiç sanmıyorum. Tabii bunda İsraillilerin genel maddi durumlarının Türkiye ortalamasına göre yüksek olmasının da etkisi olmuştur; ancak yine de bağlılık ve takımlarına inanç düzeyleri etkileyici.
- 4 gün boyunca herkesin su gibi bira tüketmesine rağmen en ufak bir taşkınlık, ortalıkta sapıtan eden olmadı. Bu bir basketbol değil de futbol organizasyonu olsaydı böyle mi olurdu, hiç sanmıyorum.
- F4 ruhu diye bir şey var sanırım. Farklı takımlardan insanlar iç içe, herkes birbirine takılıyor, dalga geçiyor ama herkes mutlu, hiç gerginlik yok. Gerçekten çok imrendim. Umarım Fenerbahçe'mizin peşinde böyle bir organizasyonun parçası olmak hepimize nasip olur. ‘’Mesela seneye Madrid’de In Obradovic we trust.’’
Edit : Bu güzel izlenimler için değerli dostum Onur'a teşekkür ederim...