Kusura Bakmayın! En son yazmam gerekeni en başında yazmam gerekiyor!
Her birinizi seviyorum! Lafım kimseye değil ama her biriniz belki bir parça bulursunuz...
İnsan psikolojisi, en temelinde insanı sevmekle ayakta kalırmış ya, ben her birinizi Fenerbahçe taraftarı olduğunuz için bile sevebilirim. Bir Fenerbahçe taraftarı bana saygısızlık yapsa, diğerlerine göre daha fazla müsamaha gösterebilirim. Yaşına göre; belki sırtını sıvazlarım, belki hürmetimi ifade edebilirim, belki de şakalaşıp konuyu/olayı kapatabilirim. Bana göre bu olgu, insana saygıyı ve empatiyi tetiklediği gibi, iletişimi de kuvvetlendirir. Eminim, aramızdaki birçoğumuz, bu ya da buna benzer düşünüyordur da... Söz konusu Fenerbahçe olunca, hepimize ne oluyor! Her birimiz nasıl da DNA larımızdaki sarmalı bir anda kırı-veriyoruz ve başkalaşabiliyoruz!...
Tüm bir sezon boyunca, günahıyla sevabıyla rekorlar kırarak başarı çıtasını bir "tık" daha yukarıya çıkarmış takımın taraftarı, F4 sonrası "biricik" takımını acımasızca eleştirir olmuş! Şu takımı sorgulamadan önce, bireysel olarak sorgulanması gereken şey; gündelik hayatında ve / veya profesyonel kariyerinde kendi hayat çizgisi üstünde hiç bu takım kadar başarılı olabilen var mı? Bu soruyu kendime sorduğumda, evet başardığım çok anlar oldu, ama bu takımın geldiği noktayı düşününce hiç "FENERBAHÇE BASKETBOL TAKIMI" kadar başardığımı hatırlamıyorum!!!
Alaattin Metin gibi biri FB TV de yalakalık yaparken, rahmetli Can Bartu bu takımı en acımasız bir şekilde eleştirebilecek iken, beyefendiliğiyle birleştirip eleştirirdi. Çünkü o da başaranlardan biriydi...! Elbette eleştireceğiz, hem takımı hem de birbirimizi... Ama hangimizin Can Bartu kadar eleştiri hakkımız var ki?
Gerçek taraftarları tenzih ediyorum, kusura bakmayın, çünkü; bu takımı acımasızca eleştirebilecek hangi başarıyı elde ettik ki, hangi başarıda kan ve göz yaşımız var ki, hangi başarıda elimizi taşın altına koyduk ki, hepsini geçtim hangi başarısızlıkta köstek olmadık ki!!!
Bu biraz da enerji işi! En basitinden, inanırsınız ya da inanmazsınız, kuantum düşüncede şöyle der; "Kişiler arası iletişimin bir boyutu var. İnsanlığın ortak alanında gerçekleşen bu iletişim, etkili bir uzlaşmaya olanak sağlar. Beden dili ve sözel iletişimden daha da öte Kuantum, salt iletişimle düşüncelerimizin direkt muhataba ulaştığı bir yöntem oluşturur." Yani, ben zaten başarısızlığı kabullenmiş isem, bunu kendime ve hücrelerime kodlamışım demektir. Bütün hücrelerimde enerjimin düşmesine neden olmuşum demektir. Bu durumda inanç da kırılır, çünkü artık sen enerjini verdin, ne attığın şut girer, ne de ettiğin mücadele etkindir. Koç' un taraftara mesajlarını hep bu yönden okuyorum ve değerlendiriyorum. Adam bas bas bağırıyor, enerjinizi verin diye...
Bütün bir sezona bakın, şut yüzdemiz neydi, F4 ve sonrası ne oldu! Bunu piyaslardaki hisse senetlerindeki oynamalara benzetiyorum. Şöyle ifade edeyim, bir Finans uzmanı dostum der ki; "hisse senetleri beklentiyle doğru orantılı olarak artar." Yani, Fenerbahçe nin şampiyonluk beklentisi varken hisseleri yükselir. Şampiyonluğu elde etmesi ile hisselerde düşüş beklenir! Beklenti yoksa, hisse yükselmez, enerji yükselmez, basketler girmez, mücadele etkin değildir...
Çoğunuzdan özür dileyerek yazıyorum, ama hepinizi seviyorum...