ama olimpiyatlarda hiç riske girmiyor amerikalılar. bu kadroyu hayatta göndermezlerdi oraya.
2004 senesinde hiç istemedikleri bir kadroyla gelmişlerdi abi. Şimdi bakınca kadroya, süper duruyor; ama o günün şartlarında gelmesi planlanan kadro ile gelen isimleri tartıya koyunca korkunç fark vardı. Son anda o sezonun çaylakları ve henüz 18 yaşında olan Carmelo ile LeBron'u ve yine çaylak olan 20 yaşındaki Wade'i de eklemişler, ki zaten bunlardan Wade dışında diğer ikisi doğru dürüst süre almamış, o sene drafta giren kolejden Emeka Okafor takviyesi yapmışlar (düşünün saçmalığı)...
Başta açıklanan hatta sanırım THY'nin reklam filmine de konu olup bolca izlediğimiz 12 kişilik kadrodan sadece üçü katılmıştı: Iverson, Duncan, Marbury... Üstelik turnuvanın başlamasına az bir zaman kala bunların bir çoğu affını istemişti. Hatta hazırlık kampı başladığında mazeret gönderenler filan... (Billups mesela... "Baba oluyorum, üzgünüm" gibi bir şeydi.)
Tek üçlükçüsü olmadan turnuvaya katılmışlardı. Bir de üstüne üstlük böyle atletik bir kadroyu Larry Brown gibi (ne ilginçtir ki, Avrupalı koçları hatırlatan) "24 saniyeyi sonuna kadar kullanmadan topu çembere atmayacağız" zihniyetinde birisine teslim edince... Yandı gülüm keten helva...
Bütün tarihleri boyunca, yaklaşık 80 senedir Olimpiyatlarda toplam 5 yenilgi alan Amerika, bu 5 yenilginin üçünü bu turnuvada almıştı. Zaten maç kaybettikleri son Olimpiyat o oldu.
(1972'de kazandıkları maçta kutlama yaparken süre bitmedi diye soyunma odasından geri çağrılıp, basket yiyerek kaybettikleri ve bunu kabul etmeyip gümüş madalyayı hala almadıkları maç ilk yenilgileri... Bir de 1988 Seul'de Divac ve Drazen'li Yugoslavya'ya kaybeden kolej oyuncularından kurulu ekip var.)
Evet, Olimpiyat Şampiyonluğunu Dünya Kupasından çok daha değerli gördükleri, hatta kıyaslanmayacak kadar daha çok değerli kabul ettikleri kesin... Hoş, doğrusu da o... Adı üstünde: Olimpiyat... Sporun kalbi...