sevgili dostlar güzel insanlar,
Bir kere maç kaybetmek bir suç değil sonuç. Her kaybedilen maç sonrası birisini bulmamıza gerek yok suçlamak için. Basketbol takımla oynanır, takım kazanır, takım kaybeder. Takım olamazsan zaten kaybedersin, takım olursan da çoğu zaman kazanır bazen de kaybedersin. Şimdi hal durum böyle iken, bir maç Bojan'a, diğerinde Emir'e kimi gün Kleiza'ya kimi gün Zoric'e ve nihayetinde Obradovic'e fatura çıkartmak bize hiç bir şey kazandırmaz,aksine bize çok şey kaybettirir.
Bu düşünce içinde transfer politikamıza baktığımız zaman geriye dönük olarak herşeyi denemiş bir takımız. Dream Team'de kurduk, namsız yabancılar da topladık, tümü ELde oynamış yabancılardan da bir kadro kurduk. Ama ne oldu? Bugüne dek takım kimyasını çok az defa tutturabildiğimiz için özlenen başarı gelmedi. Bu anlamda bana göre tek başarımız, Aydın ÖRs'le katıldığımız ve İstanbul'da yapılan Final4 dür(2005 sezonu) O sezonki takımdaki oyuncuları sayarsam ağlamaya başlarsınız ama kafadan pota altını söyleyeyim: T.Harvey, Emre Ekim, Zeki Gülay, Rasim Başak, Levent Bilgin, Marc Salyers. Amma velakin bu kadro ile iyi bir ritm yakalamış ve Avrupa'da en büyük başarımıza erişmiştik. O kupayı da David Blatt'in takımı St.Petersburg kazanmıştı. Neyse bu kısa tarihi bilgiyi söyleme sebebim belli, kadro herşey demek değildir.
İşe kimya noktasından baktığımız zaman, takım-koç-ülke arasında ki uyum çok önemlidir. Bu açıdan örneğin Simone İtalya için çok iyi bir koçtur ama Türkiye ve Fenerbahçe için aynısı olmamıştır. Spahija, Tanjevic de keza kendi ülke basketbolları için birer değerdirler ama burada bir noktada kontrolü sağlayamamışlardır. Bu noktadan baktığımızda Aydın Örs ve Obradovic birer ayrı figür olarak duruyor. Aydın Örs zaten Türk babacan ekolünün en sağlam temsilcisidir, sinirlenmez, hep sakindir, sükunetle ezer sizi ve oyuncularıyla daha duygusal ilişkiler kurar. Bunun en güzel örneği Mirsad'dır. Mirsad'la Aydın Örs arasında isimlendirilmesi güç bir enerji ve ilişki vardır. Mirsad, çoğu zaman saha içinde oynarken mutlaka Aydın Örs'le bağ kurar. Bu konuda Ebru Köksaldı'nın güzel bir yazısı mevcut, isteyenler okuyabilir.
OBradovic'in Pana günleri hakkında konuşmak bana düşmez. Bilhassa bu konuda uzman olan Erdenay kardeşimin sayısız bilgisi var, gerekirse gene bir şeyler yazar. Ama Obradovic-Pana konusunda önemli olan, Yunanistan ve Türkiye'nin kültürel benzerlikleridir. Suyun iki yakasını paylaşan komşular olarak küfürlerimiz ve kızgınlıklarımız da neredeyse aynıdır. Duygular herşeyin önündedir, en mantıklı kararımızın bile birazı en dipteki duygularımıza aittir. Durum böyle iken Obradovic, sürekli dışa vuran öfkesi, içten pazarlığı olmayan yapısı, önce fırçalayıp sonra başını okşamasıyla aslında hepimizin ait olduğu kültürün içinden biriymiş gibi resim verir. Pana taraftarı Obra'yıbu yüzden çok sever ve inanır, biz de seversek bu yüzden çok sevip inanırız. Bilhassa Türk oyuncular için de aynısı geçerlidir. Zira bir insanın duygusal bağı kuramadığı bir insanın emrinde oynaması,çalışması bizim ülkemizde pek mümkün değildir. Biz patronumuzu seversek ve onun da bizi sevdiğine inanırsak, geceyarısına kadar çalışırz, sevmezsek de işimizi bile doğru düzgün yapmayız. Bunun da en güzel örneği Melih'dir. İddia ediyorum (ben dahil) bir tanemiz yöneticisinden öyle bir fırça yese anında işi bırakmayı düşünür. Melih durmadan çalışıyor ve sezon başına göre geldiği nokta ortada. Ne oldu? Fiilen sıfırdan bir oyuncu kazandık. Bu duygusal ilişki geliştikçe Berk, Metecan, Kenan, İzzet ve kadrodaki diğer oyuncuların tamamında bu gelişmeleri göreceğiz. Fenerbahçe'ye geldiği gün de söylediği gibi, Obra'nın burada gördüğü ve burada yaratmaya çalıştığı şey başka bir şeydir.
Özetle sevgili dostlarım, Fenerbahçe tarihi boyunca ikinci defa değerlerine uygun, onunla benzer duygulara sahip ve istekli bir adamı benche oturtmuştur. Aydın Örs'ün kıymetini bilmedik. Net söylüyorum, bilmeyen yapı da kısım kısım halen daha yerinde duruyor. ama Obradovic'in kıymetini bilelim. Maç kazanılır,kaybedilir. En kötü sezonlardan bile sonra bir çıkış olmuştur. Biz bu çıkış için çok önemli bir adım attık. Bu adımın devamı beklemek ve sabretmektir. Ve ben eğer sabredip istenilenleri yaparsak Fenerbahçe'nin Panathinaikkos'dan dahi daha başarılı olacağına inanıyorum.
Eleştiririz, bağırırız çağırırız ama umudu kaybedersek (ki pek çok kişide -nedense- derin bir karamsarlık görüyorum) değil Obradovic hiç bir hoca veya oyuncu bizi kurtaramaz.
Uzunca yazdım ama ben Obradovic'i okuduğum tanıdığım kadarıyla olduğu insan için seviyorum. Onun, hiçbir oyuncusuna maç ve para kazandıran bir robot muamelesi yaptığını düşünmüyorum. En basitinden, Efes maçında, bizim burada hakkında demediğimiz söz kalmayan Bojan'a gidip molada sahanın ortasında sarılan adam'ı başka nereden buluruz?
Sevgiler
Okan