Selamün Aleyküm...
Point Guard nickli arkadaş çok güzel yazmış, ellerine sağlık...
Bence bir şey izah edilecekse bu şekilde samimi dille izah edilmeli.
Yazdıklarına %90 oranında katılıyorum, ancak katılmadığım yerlerde yok değil, var elbet.
En başta şu geliyor mesela.
"“Guard nasıl alınmaz?” deniyor. Alternatif azsa ve şartlar oluşmadıysa alın(a)mayabilir."
Alınmayabilir ve alınamayabilir benim için geçerli mazeretler değil.
Alınmalı...
Basketbol Calathes ve Teodosic üzerinde dönmüyor.
Bu ikisi dışında alınabilecek bir sürü guard bulunabilirdi.
Memphis serbest bıraksa bile Panathinaikos'a gideceği daha Haziran ayının sonlarında belli olan Calathes için Temmuz ortası beklenmeyebilirdi.
Ki bu zaman zarfı içinde iş görebilecek Delaney ve Farmar gibi guardlar boştaydı, almak mümkündü ikisinden birini.
Ya da "Ülker çıksın ordan 1 milyon daha" diye ummak yerine, ayağımızı yorganımıza göre uzatıp Goudelock veya Hickman'dan kesinti yaparak Heurtel'in bonservisine kullanabilirdik.
Ya da Bogdanovic'e ödenen 1.3 milyon Euro bonservisi ödemeyebilirdik.
Mesele bütçe içinde kalmak ve ayağı yorgana göre uzatmaksa bunun bir tek yolu yok, çeşitli alternatifler üretilebilirdi.
Olan oldu ama kötü planlamadan ötürü bu duruma gelindiğini en azından Point Guard kabul etmiş, bu noktada samimi davranmış.
Bundan sonra yazacaklarımın ana fikri de Point Guard'ın samimiyeti olacak müsadenizle...
- Aylarca sağda solda Hickman'ın son Euroleague şampiyonunda oynamasından yola çıkılarak, kendisinin Avrupa Birliği ve Balkanların en iyi oyun kurucularından biri olduğunu dinledik.
Hickman'a PG değil, 2 numara diyenlerle dalga geçildi, afaroz edildi.
- Obradovic'ten iyi mi bilceniz diye mazaretler üretildi, gelinen noktada guard lazım diyenlerin Obradovic'ten iyi bildikleri sonucuna vardık...
- İhtiyaç duyulan point guard tanımları dalga konusu oldu, kavramlar üzerinden milletle dalga geçildi.
İşin daha kötüsü bunların hepsi "Obradovic'i savunmak" adına yapıldı.
Halbuki savunulan şey Obradovic falan değildi.
Üzerine vurgu yaparak tekrar söyleyim, savunulan şey Obradovic falan değildi.
Sadece Obradovic'i savunduğunu sanmaktı.
Ve Obradovic'e en büyük zararı veren şey de Obradovic'i savunuyorum sanılarak üretilen bahneler oldu bilmem farkında mısınız...
Bir şeyin savunanı varsa saldıranı da olur.
Savunduğunu sanan kesim kendi doğruları veya bahanelerini Obradovic'in doğrularıyla özdeşleştirdi.
Saldıran kesim de üretilen bahaneleri Obradovic'in doğruları bilerek saldırdı.
Sonunda sidik yarıştıran 2 kesim arasında Obradovic sıkışıp kaldı.
Bilmiyorum anlatabiliyor muyum...
Daha basit ifadeyle şöyle diyeyim:
Ne savunan kesimin savunduğu şeyler Obradovic'in doğruları, ne sallayan kesimin salladıkları Obradovic'in doğruları.
İki taraf birbirinin doğru ve yanlışlarına sallıyor, arada Obradovic güme gidiyor...
Özetle Obradovic'in güme gitmesinde sallayanların payı ne kadarsa, savunanların payı da o kadar.
Kusura bakmayın...
Tekrar Point Guard'ın yazdıklarına dönersem;
Kendisinin söylediklerinde samimiyet kelimesini üstüne basa basa vurguladım ya.
Mesele bu...
İsteyen istediği kadar bahane üretsin.
Bahane üreterek belki 1-2 ay ortalığı yatıştırma konusunda başarılı olunur ama sonrasında durumun söylendiği gibi olmadığı anlaşılınca problem daha fazla derinleşir.
Ki bugün problemin derinleşmesinde üretilen bahanelerin de payı çok büyük...
Sürç-i lisan ettiysem, ağır bir dil kullandıysam affola...
Amacım ne kimseleri suçlamak, ne kimseyi kırmak.
Durum despiti yapmaya çalışıyorum sadece...
Saygılar