Gönderen Konu: Fenerbahçe | Genel Haberler  (Okunma sayısı 1269091 defa)

0 Üye ve 4 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Cemalex

  • Ziyaretçi
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3030 : 12 Ekim 2017, 12:25:16 »
Kalinic ve Bobby'nin sakatlığı ciddi değildir inş.Şu anda oynamıyor oluşlarında bir sorun yok , 1 hatta 2 ay kaçırmalarına bile razıyım ama parkeye döndüklerinde performans düşüşü olacak mı asıl endişelendiğim konu o. Rudy sırt ağrıları nedeniyle son 2 yılda çok düştü belki tek sebebi o değildir ama etkilediği de muhakkak. Kalinic ve Bobby için böyle olmamasını umut ediyorum. Sakatlığının detayları ile ilgili bilgi sahibi olan  var mı? Resmi site açıklamaları haricinde,. Oynamaya başladıklarında performans düşüşü olabilecek bir durum mu ?

Çevrimdışı smith jr

  • Üye
  • Yaş: 30
  • Yer: İstanbul
  • İleti: 5113
  • Cinsiyet: Bay
    • gfburakkk
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3031 : 14 Ekim 2017, 09:48:23 »
Nereye yazayım bilemedim.. Kulübün kaşarlanmışları Ali Koç'a üye listelerini vermemiş

Çevrimdışı ObiCanKimobi

  • Üye
  • Yaş: 50
  • Yer: İzmir
  • İleti: 695
  • Cinsiyet: Bayan
    • @ObiCanKimobi
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3032 : 19 Ekim 2017, 12:28:20 »
Bu sene takımın ulaşım sponsoru yok mu? Yoksa işimiz çok daha zor :( Geçen sene 4 İst. takımı vardı, bu sene 5 İsp. takımı var. Yolculuklar fena yıpratacak. Koç bu yüzden de günde 1 idmana düşürmüş olabilir.

Çevrimdışı İbrahim Awwad

  • Üye
  • Yaş: 32
  • Yer: İzmir
  • İleti: 293
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3033 : 21 Ekim 2017, 16:50:03 »
Dixon ve Kalinic ne zaman dönüyor? Takımın eski oyunculara EL'de ihtiyacı var, özellikle Atina'da.

Çevrimdışı burcayyilmaz

  • Üye
  • Yaş: 39
  • Yer: istanbul
  • İleti: 65
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3034 : 23 Ekim 2017, 11:14:38 »
Dixon ve Kalinic ne zaman dönüyor? Takımın eski oyunculara EL'de ihtiyacı var, özellikle Atina'da.

Kasım ortasından önce olmaz der Sn. Balaban.

Çevrimdışı Erdal Soner

  • Üye
  • Yaş: 43
  • Yer: İzmir-İstanbul
  • İleti: 2052
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3035 : 23 Ekim 2017, 15:48:29 »
Dixon topla antremanlara başlamış. Kalinicten ses yok.

Cem Ağrak

  • Ziyaretçi
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3036 : 23 Ekim 2017, 16:02:57 »
Kaliniç zaten dönmesin onun oynamaya başladığı aylar şubat ve sonrası şimdilik bir eksiklik yok :)
gelse de millet anasına avradına küfür edecek . o yüzden en formda olduğu dönemlerde gelmesi daha iyi ;)
Dixon benim tahminim 2 haftaya oynamaya başlar

Çevrimdışı ertuğrul

  • Üye
  • Yaş: 57
  • Yer: istanbul
  • İleti: 726
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3037 : 23 Ekim 2017, 16:21:49 »
Kaliniç zaten dönmesin onun oynamaya başladığı aylar şubat ve sonrası şimdilik bir eksiklik yok :)
gelse de millet anasına avradına küfür edecek . o yüzden en formda olduğu dönemlerde gelmesi daha iyi ;)
Dixon benim tahminim 2 haftaya oynamaya başlar
;D ;D
O kimse tanımıyorkendi.
Artık herkes onun oynayacağı zamanı ezberledi.

Çevrimdışı Vanguards of FB

  • Üye
  • Yaş: 46
  • Yer: İzmir
  • İleti: 7481
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3038 : 23 Ekim 2017, 16:37:36 »
bildigim kadarıyla kalinic'te donecekti kasım ortası...

Çevrimdışı HenryTurner

  • Üye
  • Yaş: 43
  • Yer: Ankara
  • İleti: 65
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3039 : 23 Ekim 2017, 21:59:35 »
Arkadaşlar belgrad a mayıs ayı için uçak bileti arayan varsa f4 için pegasus ilk kampanyasını açıkladı.30 ekime kadar devam edecek. Sabiha belgrad gidiş dönüş 903 tl idi. Cuma gidiş çarşamba dönüş. Bilginize

Çevrimdışı Ertan Ürkmez

  • Üye
  • Yaş: 46
  • Yer: Macaristan
  • İleti: 2279
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3040 : 31 Ekim 2017, 14:23:47 »
Dostlar öncelikle herkese merhabalar. Forumdaki ilk paylaşımım, biraz uzun ama vakit ayırıp okursanız göreceğiniz gibi, ilgili 25 sene bağlamında bakıldığında kısa bile kalıyor. Euroleague başlıkları yoruma kapalı oldu için duygularımı sizlerle buralarda paylaşmak istedim. İzin verenlere, okuyanlara şimdiden teşekkür ederim.

Hayalleri başlatan ve gerçekleştiren kişi/Hayallerin başladığı ve gerçekleştiği şehir

1992 yılının Mayıs ayı. TRT 3’te canlı yayın; 1991-1992 Basketbol Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası İstanbul Final Four maçları. Kalbi Fenerbahçe ile çarpan bir liseli ergen ekranın karşısındaki yerini almıştı ve Avni Küpeli’nin sesinden Estudiantes, Juventut Badalona, Milano ve Partizan arasında oynanacak maçları takip etmişti. Nedendir bilinmez hem yarı final hem de final maçında o ergenin gönlü hiç şans verilmeyen Partizan’dan yana olmuştu. Danilovic ve Djordjevic’in göz kamaştırıcı performanslarının sempatisini pekiştirmiş olması muhakkaktı. Djordjevic’in muazzam son saniye üçlüğü ile gelen şampiyonluk ergen çocuğu da mutlu etmişti. Bu mutluluk bir hayali de tetiklemişti; ergenin tutmuş olduğu Fenerbahçe’nin bir gün basketbolda Avrupa şampiyonu olması! Hayal, ergence bir hayaldi. Keza bir yıl önce bu ergen çocuğun bir başka hayalini, -ilk defa Türkiye Basketbol birinci ligini şampiyon olarak- gerçekleştiren; Aliço, Levent Topsakal, Can Sonat, Hüsnü Çakırgil ve Larry Richard gibi isimlerin yer aldığı kadro, İstanbul’da gerçekleştirilecek olan final four mücadelesi öncesinde 9 Ekim 1991 tarihinde gruplara kalma yolunda ön eleme maçında Barcelona’ya 95-50 gibi farklı bir skorla yenilerek elenmişti. Avrupa şampiyonu olmak bir yana, gruplara kalmak bile hayaldi o dönemler için... Ergenceydi ama hayal bir kere hayaldi. Dönelim bu hayali tetikleyen Partizan’a; takımın başında Zelijko Obradovic vardı ve henüz internetin mevcut olmadığı, Avrupa basketbolu ile ilgili maç yayınlarının Türk takımları özelinde yapıldığı seneler içerisinde ergenliğini yaşayan bu çocuk, değil onun Partizan’ın başında oluşundan, varlığından bile bî-haber idi. 1995 Avrupa Şampiyonası final maçında ergenlikten delikanlılığa geçmekte olan bu çocuğun gözüne Ivkovic’in asistan coach’luğunu yapan bir sima takılmıştı; Zelijko Obradovic. Sabonis ve Marcuolinisli Litvanya’ya karşı hakem düdükleri ile kazanılan olaylı maçtan sonra madalya seramonisi esnasında tüm kadro tarafından yapılan çetnik işaretlerinden olsa gerek, söz konusu sima bu çocuğun zihninde oldukça negatif bir atmosfer bağlamında yer etmişti. 1996 ilkbaharına gelindiğinde çeyrek finalde Fenerbahçe’yi eleyen Efes Pilsen, Koraç Kupasını kazanmış ve takım sporları düzeyinde Türkiye için bir ilki gerçekleştirmişti. Ülkelerin en fazla iki takımla Şampiyon Kulüpler Kupasına iştirak edebildiği bu yıllarda Yunanistan, İtalya,  İspanya ve Fransa’nın dörder takımla iştirak ettiği Koraç Kupasını kazanmak, bir hayli zor idi ve yapılan iş büyük işti. Efes Pilsen Koraç Kupasını kazanmakla kalmamış, Türkiye liglerini de domine etmişti. Üstelik yerel ligde Efes Pilsen ile ciddi olarak rekabet edebilen tek kulüp takımı Fenerbahçe idi ve ne yazık ki bu rekabet bir şekilde hep aleyhine sonuçlanıyordu. İkinci kez Türkiye lig şampiyonluğunu kazanmak bile çok uzaktı artık… Türk basketbolu adına bunlar yaşanırken Obradovic de 1994 ve 1995 yıllarında Badalona ve Real Madrid ile ikinci ve üçüncü Avrupa şampiyonluklarını yaşıyor ve yaşatıyordu.

Tarihler 18 Şubat 1997 gününü gösterdiğinde; İbrahim Kutluay, Dallas Comegys ve Henry Turner üçlüsünün ateşlediği Avrupa’nın iki numaralı kupasını kaldırma hayali, Erdal Koşan tarafından Hapoel maçının son anlarında yapılan anlamsız faul ile baltalanıyordu. Artık delikanlı çağlarına ulaşmış olan çocuk Abdi İpekçi Spor Salonunu, sinirden ağlayarak terk etmişti. 1998-1999 sezonuna gelindiğinde Abdul Rauf, Marko Miliç, Zan Tabak, Conrad Mcrea ve İbrahim Kutluay’ın yer aldığı kadro yeni bir heyecan getirmişti Fenerbahçe basketboluna. Fakat ergenliğini tamamlayan hayal sahibi genç çocuğun askerlik çağı gelmişti;  on sekiz ay basketbol yoktu artık. Ama takımı en azından final four oynasındı varsın bu çocuk görmesindi. Kurulan kadronun beklentileri karşılayamaması gazete küpürlerinden öğreniliyordu.  2002 yılına gelindiğinde Panathinaikos, İbrahim Kutluay’ın final maçında verdiği önemli katkı ile üçüncü Avrupa Şampiyonluğuna ulaşıyordu. Takımın başında söz konusu hayalin başlamışına vesile olan ve 2000 yılında aynı takımla dördüncü şampiyonluğuna ulaşan Zelijko Obradovic vardı…

Aydın Örs, Ülker ile birleşme ve yüzüncü yılda gözyaşları arasında gelen ikinci şampiyonluk ve Tanjevic. Fenerbahçe basketbolu ile içli dışlı olan taraftarların aksine bu çocuk Tanjevic’ten umutluydu. Evet ortada Aydın Örs’e yapılan bir yanlış vardı ama bunu yapan Bogdan Tanjevic değildi. Sonuçta Tanjevic’in gerçekleştirdiği Stefanel Trieste/Milano mucizesi vardı. Hayale şahit olmak için Abdi İpekçi Spor Salonundan kombine bilet de alınmıştı. Ama söz konusu mucize Bodiroga, Fucka ve Gentile gibi isimlerle gerçekleşmişti; Semih Erden, Ömer Âşık, Oğuz Savaş, Hakan Demirel veya Solomon gibi isimlerle değil. Bala kısmete Top 8 yapılmıştı ama hayal bu değildi…

Hayali başlatan isim ile gerçekleşen ilk canlı karşılaşma kombine kartın alındığı 2007-2008 sezonu içerisinde gerçekleşmiş fakat hoş bir karşılaşma olmamıştı. 20 sayıda önde olmasına rağmen hala hakemlere itiraz eden Obradovic, 20 sayıda geride olan Fenerbahçe oyuncularının yenilgiyi kabul eden, mücadeleden uzak vaziyetlerinin de etkisiyle, artık otuzlu yaşlarında olan bu çocuğun sinirlerini bir hayli bozmuştu. Türkiye şampiyonlukları kazanılıyor ama deyim yerindeyse kesmiyordu. İkinci karşılaşma ise Fenerbahçe Ülker Arena’nın açılışında gerçekleşti. Fenerbahçe Avrupa’daki aynı acziyetiyle, Obradovic de aynı kazanma hırsıyla sinirleri bozmaya devam ediyordu. Ve gün geldi; hayalleri başlatan, zaman zaman sinir bozan o adam hayal sahibi çocuğun Fenerbahçesinin başına geldi. Çocuk artık 36 yaşında fakat saçsız orta yaşlı bir yetişkin olmuştu. Neven Spajiha’nın çalıştırdığı kadronun 2011 yılında Litvanya’da hakemler tarafından doğranmasının ardından Obradovicli ilk sezon içerisinde de play off’a kalınamaması, artık dökebileceği saç tanesi sayısı iyice azalan bu 36 yaşındaki çocuğu, hayalinin hayal olarak kalacağına fazlasıyla ikna etmişti. Ama Obradovic İstanbul’da hayali başlatmıştı bir kere…

Bir sonraki sezon üç sıfırlık Maccabi play off serisinin ardından umutlar yeşermemiş yemyeşil olmuştu; fakat euroleague iki yıl üst üste finalde kaybeden Real Madrid’i Madrid’de düzenlenen final four’da yedirmezdi. Hayallere giden yolda acı vardı, ıstırap vardı, dökülecek gözyaşı vardı ve o gözyaşı Berlin’de oynanan final maçından sonra fazlasıyla döküldü. Heyhat ! Bir yıl boyunca yatağa yatınca ve sabah uyanınca  Khyrapa’nın maçı uzatmaya götüren sayısını düşünmek ! Sloukas’ın, Vesely’nin, yediği sopayı, Udoh’un, Bogdanovic’in, Bobby’nin akıttığı teri, Antiç’in, Kalinic’in mücadelesini, Datome’nin yerdeki topa atlamasını düşünmek ! Hakem Damir Javor’u Lamonica’yı düşünmek ! Uzatmada CSKA’nın attığı 10 serbest atışı düşünmek ! Her şeyden önce hayalleri başlatan adamın yarattığı bu karakterli takımın emeklerinin çalınmasını düşünmek. Dedik ya bu yolda acı, ıstırap ve gözyaşı vardı…

2016-2017 sezonunda hayalleri başlatan adamın yanına hayalleri başlatan şehir de eklendi; final four İstanbul’a verilmişti. Fakat normal sezon sonu, hedeflenen yerde bitirilememiş, play off öncesi saha avantajı alınamamıştı. Fakat 40 yaşına gelen hayal sahibi çocuk, play off ve final four maçlarına tam kadro ile girilmesi halinde şampiyonluğun kazanılacağından emindi. Hatta play offlara kadar son topla maç almazsak şampiyon oluruz şeklindeki çocukça totemi bile gerçekleşmişti. Önce Panathinaikos, sonra Real Madrid ve nihayetinde Olympiakos. Çocuk kendisinden emin olmasına emindi ama final maçındaki son çeyrek başında oluşan 18 sayı fark sonrasında ekranın başında kenetlenip kaldı, konuşamadı, sevinemedi. Maç bitiminde ağlamak istedi ağlayamadı, haykırmak istedi haykıramadı. Duygu yoğunluğundan yaşanan bir tepkisizlik içinde buldu kendini. Ama artık 25 senelik hayal gerçekleşmişti ve takip eden günlerde sezon ile ilgili videoları izlerken; gözyaşları bir defa değil yüzlerce defa düştü, akıp sel oldu…

Gerçekleşen hayal, yani Euroleague şampiyonluğu, kazanıldıktan sonra insanlara kolay geliyor. Yanlış anlaşılmasın hayalleri gerçekleşen bu adamın tepkisi söz konusu başarıyı itibarsızlaştırmaya çalışan camia dışı unsurlara yönelik değil. Tam tersine; döktüğü ter, gösterdiği özveri ve yaptığı büyük iş göz ardı edilerek gittiği yerde anca havlu sallar diye Udoh’u küçümseyici yorumlarda bulunan, üç yıl üst üste euroleague’i rahat alırız, sallarız gibi cümlelerle kendi tuttuğu kulübün bu önemli başarısının üstüne set çeken, ilk mağlubiyette söz konusu şampiyonlukta emeği geçen oyuncuları bir kalemde çizebilen camia içi unsurlara… Seneler geçtikçe bu başarının kıymetinin artacağını düşünüyorum. Umarım yanılırım; üst üste üçüncü, dördüncü ve beşinci finallleri oynayarak üst üste ikinci, üçüncü ve dördüncü şampiyonluğumuzu kazanır bu ilk şampiyonluğun kıymetini unuturuz. Fenerbahçe Euroleuge’de değil dört, onuncu şampiyonluğunu da kazansa; 25 yıllık bir hayali gerçekleştirmesi açısından 2016-2017 sezonu, Moskova ve Atina’da rakiplerine hücum ettirmeyen performansıyla benim için unutulmazlar arasındaki yerini almıştır, final four maçlarını zikretmiyorum bile…   
 
Hayalleri başlatan adam, söz konusu hayali, başlattığı şehirde nihayete erdirmişti. O şehir, İstanbul’du ve o kişi, Zelijko Obradovic’ti…

Çevrimdışı Besim

  • Üye
  • Yaş: 40
  • Yer: Londra
  • İleti: 3628
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3041 : 31 Ekim 2017, 15:44:47 »
Dostlar öncelikle herkese merhabalar. Forumdaki ilk paylaşımım, biraz uzun ama vakit ayırıp okursanız göreceğiniz gibi, ilgili 25 sene bağlamında bakıldığında kısa bile kalıyor. Euroleague başlıkları yoruma kapalı oldu için duygularımı sizlerle buralarda paylaşmak istedim. İzin verenlere, okuyanlara şimdiden teşekkür ederim.

Hayalleri başlatan ve gerçekleştiren kişi/Hayallerin başladığı ve gerçekleştiği şehir

1992 yılının Mayıs ayı. TRT 3’te canlı yayın; 1991-1992 Basketbol Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası İstanbul Final Four maçları. Kalbi Fenerbahçe ile çarpan bir liseli ergen ekranın karşısındaki yerini almıştı ve Avni Küpeli’nin sesinden Estudiantes, Juventut Badalona, Milano ve Partizan arasında oynanacak maçları takip etmişti. Nedendir bilinmez hem yarı final hem de final maçında o ergenin gönlü hiç şans verilmeyen Partizan’dan yana olmuştu. Danilovic ve Djordjevic’in göz kamaştırıcı performanslarının sempatisini pekiştirmiş olması muhakkaktı. Djordjevic’in muazzam son saniye üçlüğü ile gelen şampiyonluk ergen çocuğu da mutlu etmişti. Bu mutluluk bir hayali de tetiklemişti; ergenin tutmuş olduğu Fenerbahçe’nin bir gün basketbolda Avrupa şampiyonu olması! Hayal, ergence bir hayaldi. Keza bir yıl önce bu ergen çocuğun bir başka hayalini, -ilk defa Türkiye Basketbol birinci ligini şampiyon olarak- gerçekleştiren; Aliço, Levent Topsakal, Can Sonat, Hüsnü Çakırgil ve Larry Richard gibi isimlerin yer aldığı kadro, İstanbul’da gerçekleştirilecek olan final four mücadelesi öncesinde 9 Ekim 1991 tarihinde gruplara kalma yolunda ön eleme maçında Barcelona’ya 95-50 gibi farklı bir skorla yenilerek elenmişti. Avrupa şampiyonu olmak bir yana, gruplara kalmak bile hayaldi o dönemler için... Ergenceydi ama hayal bir kere hayaldi. Dönelim bu hayali tetikleyen Partizan’a; takımın başında Zelijko Obradovic vardı ve henüz internetin mevcut olmadığı, Avrupa basketbolu ile ilgili maç yayınlarının Türk takımları özelinde yapıldığı seneler içerisinde ergenliğini yaşayan bu çocuk, değil onun Partizan’ın başında oluşundan, varlığından bile bî-haber idi. 1995 Avrupa Şampiyonası final maçında ergenlikten delikanlılığa geçmekte olan bu çocuğun gözüne Ivkovic’in asistan coach’luğunu yapan bir sima takılmıştı; Zelijko Obradovic. Sabonis ve Marcuolinisli Litvanya’ya karşı hakem düdükleri ile kazanılan olaylı maçtan sonra madalya seramonisi esnasında tüm kadro tarafından yapılan çetnik işaretlerinden olsa gerek, söz konusu sima bu çocuğun zihninde oldukça negatif bir atmosfer bağlamında yer etmişti. 1996 ilkbaharına gelindiğinde çeyrek finalde Fenerbahçe’yi eleyen Efes Pilsen, Koraç Kupasını kazanmış ve takım sporları düzeyinde Türkiye için bir ilki gerçekleştirmişti. Ülkelerin en fazla iki takımla Şampiyon Kulüpler Kupasına iştirak edebildiği bu yıllarda Yunanistan, İtalya,  İspanya ve Fransa’nın dörder takımla iştirak ettiği Koraç Kupasını kazanmak, bir hayli zor idi ve yapılan iş büyük işti. Efes Pilsen Koraç Kupasını kazanmakla kalmamış, Türkiye liglerini de domine etmişti. Üstelik yerel ligde Efes Pilsen ile ciddi olarak rekabet edebilen tek kulüp takımı Fenerbahçe idi ve ne yazık ki bu rekabet bir şekilde hep aleyhine sonuçlanıyordu. İkinci kez Türkiye lig şampiyonluğunu kazanmak bile çok uzaktı artık… Türk basketbolu adına bunlar yaşanırken Obradovic de 1994 ve 1995 yıllarında Badalona ve Real Madrid ile ikinci ve üçüncü Avrupa şampiyonluklarını yaşıyor ve yaşatıyordu.

Tarihler 18 Şubat 1997 gününü gösterdiğinde; İbrahim Kutluay, Dallas Comegys ve Henry Turner üçlüsünün ateşlediği Avrupa’nın iki numaralı kupasını kaldırma hayali, Erdal Koşan tarafından Hapoel maçının son anlarında yapılan anlamsız faul ile baltalanıyordu. Artık delikanlı çağlarına ulaşmış olan çocuk Abdi İpekçi Spor Salonunu, sinirden ağlayarak terk etmişti. 1998-1999 sezonuna gelindiğinde Abdul Rauf, Marko Miliç, Zan Tabak, Conrad Mcrea ve İbrahim Kutluay’ın yer aldığı kadro yeni bir heyecan getirmişti Fenerbahçe basketboluna. Fakat ergenliğini tamamlayan hayal sahibi genç çocuğun askerlik çağı gelmişti;  on sekiz ay basketbol yoktu artık. Ama takımı en azından final four oynasındı varsın bu çocuk görmesindi. Kurulan kadronun beklentileri karşılayamaması gazete küpürlerinden öğreniliyordu.  2002 yılına gelindiğinde Panathinaikos, İbrahim Kutluay’ın final maçında verdiği önemli katkı ile üçüncü Avrupa Şampiyonluğuna ulaşıyordu. Takımın başında söz konusu hayalin başlamışına vesile olan ve 2000 yılında aynı takımla dördüncü şampiyonluğuna ulaşan Zelijko Obradovic vardı…

Aydın Örs, Ülker ile birleşme ve yüzüncü yılda gözyaşları arasında gelen ikinci şampiyonluk ve Tanjevic. Fenerbahçe basketbolu ile içli dışlı olan taraftarların aksine bu çocuk Tanjevic’ten umutluydu. Evet ortada Aydın Örs’e yapılan bir yanlış vardı ama bunu yapan Bogdan Tanjevic değildi. Sonuçta Tanjevic’in gerçekleştirdiği Stefanel Trieste/Milano mucizesi vardı. Hayale şahit olmak için Abdi İpekçi Spor Salonundan kombine bilet de alınmıştı. Ama söz konusu mucize Bodiroga, Fucka ve Gentile gibi isimlerle gerçekleşmişti; Semih Erden, Ömer Âşık, Oğuz Savaş, Hakan Demirel veya Solomon gibi isimlerle değil. Bala kısmete Top 8 yapılmıştı ama hayal bu değildi…

Hayali başlatan isim ile gerçekleşen ilk canlı karşılaşma kombine kartın alındığı 2007-2008 sezonu içerisinde gerçekleşmiş fakat hoş bir karşılaşma olmamıştı. 20 sayıda önde olmasına rağmen hala hakemlere itiraz eden Obradovic, 20 sayıda geride olan Fenerbahçe oyuncularının yenilgiyi kabul eden, mücadeleden uzak vaziyetlerinin de etkisiyle, artık otuzlu yaşlarında olan bu çocuğun sinirlerini bir hayli bozmuştu. Türkiye şampiyonlukları kazanılıyor ama deyim yerindeyse kesmiyordu. İkinci karşılaşma ise Fenerbahçe Ülker Arena’nın açılışında gerçekleşti. Fenerbahçe Avrupa’daki aynı acziyetiyle, Obradovic de aynı kazanma hırsıyla sinirleri bozmaya devam ediyordu. Ve gün geldi; hayalleri başlatan, zaman zaman sinir bozan o adam hayal sahibi çocuğun Fenerbahçesinin başına geldi. Çocuk artık 36 yaşında fakat saçsız orta yaşlı bir yetişkin olmuştu. Neven Spajiha’nın çalıştırdığı kadronun 2011 yılında Litvanya’da hakemler tarafından doğranmasının ardından Obradovicli ilk sezon içerisinde de play off’a kalınamaması, artık dökebileceği saç tanesi sayısı iyice azalan bu 36 yaşındaki çocuğu, hayalinin hayal olarak kalacağına fazlasıyla ikna etmişti. Ama Obradovic İstanbul’da hayali başlatmıştı bir kere…

Bir sonraki sezon üç sıfırlık Maccabi play off serisinin ardından umutlar yeşermemiş yemyeşil olmuştu; fakat euroleague iki yıl üst üste finalde kaybeden Real Madrid’i Madrid’de düzenlenen final four’da yedirmezdi. Hayallere giden yolda acı vardı, ıstırap vardı, dökülecek gözyaşı vardı ve o gözyaşı Berlin’de oynanan final maçından sonra fazlasıyla döküldü. Heyhat ! Bir yıl boyunca yatağa yatınca ve sabah uyanınca  Khyrapa’nın maçı uzatmaya götüren sayısını düşünmek ! Sloukas’ın, Vesely’nin, yediği sopayı, Udoh’un, Bogdanovic’in, Bobby’nin akıttığı teri, Antiç’in, Kalinic’in mücadelesini, Datome’nin yerdeki topa atlamasını düşünmek ! Hakem Damir Javor’u Lamonica’yı düşünmek ! Uzatmada CSKA’nın attığı 10 serbest atışı düşünmek ! Her şeyden önce hayalleri başlatan adamın yarattığı bu karakterli takımın emeklerinin çalınmasını düşünmek. Dedik ya bu yolda acı, ıstırap ve gözyaşı vardı…

2016-2017 sezonunda hayalleri başlatan adamın yanına hayalleri başlatan şehir de eklendi; final four İstanbul’a verilmişti. Fakat normal sezon sonu, hedeflenen yerde bitirilememiş, play off öncesi saha avantajı alınamamıştı. Fakat 40 yaşına gelen hayal sahibi çocuk, play off ve final four maçlarına tam kadro ile girilmesi halinde şampiyonluğun kazanılacağından emindi. Hatta play offlara kadar son topla maç almazsak şampiyon oluruz şeklindeki çocukça totemi bile gerçekleşmişti. Önce Panathinaikos, sonra Real Madrid ve nihayetinde Olympiakos. Çocuk kendisinden emin olmasına emindi ama final maçındaki son çeyrek başında oluşan 18 sayı fark sonrasında ekranın başında kenetlenip kaldı, konuşamadı, sevinemedi. Maç bitiminde ağlamak istedi ağlayamadı, haykırmak istedi haykıramadı. Duygu yoğunluğundan yaşanan bir tepkisizlik içinde buldu kendini. Ama artık 25 senelik hayal gerçekleşmişti ve takip eden günlerde sezon ile ilgili videoları izlerken; gözyaşları bir defa değil yüzlerce defa düştü, akıp sel oldu…

Gerçekleşen hayal, yani Euroleague şampiyonluğu, kazanıldıktan sonra insanlara kolay geliyor. Yanlış anlaşılmasın hayalleri gerçekleşen bu adamın tepkisi söz konusu başarıyı itibarsızlaştırmaya çalışan camia dışı unsurlara yönelik değil. Tam tersine; döktüğü ter, gösterdiği özveri ve yaptığı büyük iş göz ardı edilerek gittiği yerde anca havlu sallar diye Udoh’u küçümseyici yorumlarda bulunan, üç yıl üst üste euroleague’i rahat alırız, sallarız gibi cümlelerle kendi tuttuğu kulübün bu önemli başarısının üstüne set çeken, ilk mağlubiyette söz konusu şampiyonlukta emeği geçen oyuncuları bir kalemde çizebilen camia içi unsurlara… Seneler geçtikçe bu başarının kıymetinin artacağını düşünüyorum. Umarım yanılırım; üst üste üçüncü, dördüncü ve beşinci finallleri oynayarak üst üste ikinci, üçüncü ve dördüncü şampiyonluğumuzu kazanır bu ilk şampiyonluğun kıymetini unuturuz. Fenerbahçe Euroleuge’de değil dört, onuncu şampiyonluğunu da kazansa; 25 yıllık bir hayali gerçekleştirmesi açısından 2016-2017 sezonu, Moskova ve Atina’da rakiplerine hücum ettirmeyen performansıyla benim için unutulmazlar arasındaki yerini almıştır, final four maçlarını zikretmiyorum bile…   
 
Hayalleri başlatan adam, söz konusu hayali, başlattığı şehirde nihayete erdirmişti. O şehir, İstanbul’du ve o kişi, Zelijko Obradovic’ti…

Guzel yazi olmus.  Eline saglik!

Çevrimdışı Ertan Ürkmez

  • Üye
  • Yaş: 46
  • Yer: Macaristan
  • İleti: 2279
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3042 : 01 Kasım 2017, 01:43:47 »
Dikkate alıp vakit ayırıp okuduğun için teşekkürler Besim dostum. Duygular paylaşılınca güzel...

Çevrimdışı nemanja bjelica

  • Üye
  • Yaş: 35
  • Yer: Ankara
  • İleti: 2177
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3043 : 01 Kasım 2017, 08:13:16 »
Dostlar öncelikle herkese merhabalar. Forumdaki ilk paylaşımım, biraz uzun ama vakit ayırıp okursanız göreceğiniz gibi, ilgili 25 sene bağlamında bakıldığında kısa bile kalıyor. Euroleague başlıkları yoruma kapalı oldu için duygularımı sizlerle buralarda paylaşmak istedim. İzin verenlere, okuyanlara şimdiden teşekkür ederim.

Hayalleri başlatan ve gerçekleştiren kişi/Hayallerin başladığı ve gerçekleştiği şehir

1992 yılının Mayıs ayı. TRT 3’te canlı yayın; 1991-1992 Basketbol Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası İstanbul Final Four maçları. Kalbi Fenerbahçe ile çarpan bir liseli ergen ekranın karşısındaki yerini almıştı ve Avni Küpeli’nin sesinden Estudiantes, Juventut Badalona, Milano ve Partizan arasında oynanacak maçları takip etmişti. Nedendir bilinmez hem yarı final hem de final maçında o ergenin gönlü hiç şans verilmeyen Partizan’dan yana olmuştu. Danilovic ve Djordjevic’in göz kamaştırıcı performanslarının sempatisini pekiştirmiş olması muhakkaktı. Djordjevic’in muazzam son saniye üçlüğü ile gelen şampiyonluk ergen çocuğu da mutlu etmişti. Bu mutluluk bir hayali de tetiklemişti; ergenin tutmuş olduğu Fenerbahçe’nin bir gün basketbolda Avrupa şampiyonu olması! Hayal, ergence bir hayaldi. Keza bir yıl önce bu ergen çocuğun bir başka hayalini, -ilk defa Türkiye Basketbol birinci ligini şampiyon olarak- gerçekleştiren; Aliço, Levent Topsakal, Can Sonat, Hüsnü Çakırgil ve Larry Richard gibi isimlerin yer aldığı kadro, İstanbul’da gerçekleştirilecek olan final four mücadelesi öncesinde 9 Ekim 1991 tarihinde gruplara kalma yolunda ön eleme maçında Barcelona’ya 95-50 gibi farklı bir skorla yenilerek elenmişti. Avrupa şampiyonu olmak bir yana, gruplara kalmak bile hayaldi o dönemler için... Ergenceydi ama hayal bir kere hayaldi. Dönelim bu hayali tetikleyen Partizan’a; takımın başında Zelijko Obradovic vardı ve henüz internetin mevcut olmadığı, Avrupa basketbolu ile ilgili maç yayınlarının Türk takımları özelinde yapıldığı seneler içerisinde ergenliğini yaşayan bu çocuk, değil onun Partizan’ın başında oluşundan, varlığından bile bî-haber idi. 1995 Avrupa Şampiyonası final maçında ergenlikten delikanlılığa geçmekte olan bu çocuğun gözüne Ivkovic’in asistan coach’luğunu yapan bir sima takılmıştı; Zelijko Obradovic. Sabonis ve Marcuolinisli Litvanya’ya karşı hakem düdükleri ile kazanılan olaylı maçtan sonra madalya seramonisi esnasında tüm kadro tarafından yapılan çetnik işaretlerinden olsa gerek, söz konusu sima bu çocuğun zihninde oldukça negatif bir atmosfer bağlamında yer etmişti. 1996 ilkbaharına gelindiğinde çeyrek finalde Fenerbahçe’yi eleyen Efes Pilsen, Koraç Kupasını kazanmış ve takım sporları düzeyinde Türkiye için bir ilki gerçekleştirmişti. Ülkelerin en fazla iki takımla Şampiyon Kulüpler Kupasına iştirak edebildiği bu yıllarda Yunanistan, İtalya,  İspanya ve Fransa’nın dörder takımla iştirak ettiği Koraç Kupasını kazanmak, bir hayli zor idi ve yapılan iş büyük işti. Efes Pilsen Koraç Kupasını kazanmakla kalmamış, Türkiye liglerini de domine etmişti. Üstelik yerel ligde Efes Pilsen ile ciddi olarak rekabet edebilen tek kulüp takımı Fenerbahçe idi ve ne yazık ki bu rekabet bir şekilde hep aleyhine sonuçlanıyordu. İkinci kez Türkiye lig şampiyonluğunu kazanmak bile çok uzaktı artık… Türk basketbolu adına bunlar yaşanırken Obradovic de 1994 ve 1995 yıllarında Badalona ve Real Madrid ile ikinci ve üçüncü Avrupa şampiyonluklarını yaşıyor ve yaşatıyordu.

Tarihler 18 Şubat 1997 gününü gösterdiğinde; İbrahim Kutluay, Dallas Comegys ve Henry Turner üçlüsünün ateşlediği Avrupa’nın iki numaralı kupasını kaldırma hayali, Erdal Koşan tarafından Hapoel maçının son anlarında yapılan anlamsız faul ile baltalanıyordu. Artık delikanlı çağlarına ulaşmış olan çocuk Abdi İpekçi Spor Salonunu, sinirden ağlayarak terk etmişti. 1998-1999 sezonuna gelindiğinde Abdul Rauf, Marko Miliç, Zan Tabak, Conrad Mcrea ve İbrahim Kutluay’ın yer aldığı kadro yeni bir heyecan getirmişti Fenerbahçe basketboluna. Fakat ergenliğini tamamlayan hayal sahibi genç çocuğun askerlik çağı gelmişti;  on sekiz ay basketbol yoktu artık. Ama takımı en azından final four oynasındı varsın bu çocuk görmesindi. Kurulan kadronun beklentileri karşılayamaması gazete küpürlerinden öğreniliyordu.  2002 yılına gelindiğinde Panathinaikos, İbrahim Kutluay’ın final maçında verdiği önemli katkı ile üçüncü Avrupa Şampiyonluğuna ulaşıyordu. Takımın başında söz konusu hayalin başlamışına vesile olan ve 2000 yılında aynı takımla dördüncü şampiyonluğuna ulaşan Zelijko Obradovic vardı…

Aydın Örs, Ülker ile birleşme ve yüzüncü yılda gözyaşları arasında gelen ikinci şampiyonluk ve Tanjevic. Fenerbahçe basketbolu ile içli dışlı olan taraftarların aksine bu çocuk Tanjevic’ten umutluydu. Evet ortada Aydın Örs’e yapılan bir yanlış vardı ama bunu yapan Bogdan Tanjevic değildi. Sonuçta Tanjevic’in gerçekleştirdiği Stefanel Trieste/Milano mucizesi vardı. Hayale şahit olmak için Abdi İpekçi Spor Salonundan kombine bilet de alınmıştı. Ama söz konusu mucize Bodiroga, Fucka ve Gentile gibi isimlerle gerçekleşmişti; Semih Erden, Ömer Âşık, Oğuz Savaş, Hakan Demirel veya Solomon gibi isimlerle değil. Bala kısmete Top 8 yapılmıştı ama hayal bu değildi…

Hayali başlatan isim ile gerçekleşen ilk canlı karşılaşma kombine kartın alındığı 2007-2008 sezonu içerisinde gerçekleşmiş fakat hoş bir karşılaşma olmamıştı. 20 sayıda önde olmasına rağmen hala hakemlere itiraz eden Obradovic, 20 sayıda geride olan Fenerbahçe oyuncularının yenilgiyi kabul eden, mücadeleden uzak vaziyetlerinin de etkisiyle, artık otuzlu yaşlarında olan bu çocuğun sinirlerini bir hayli bozmuştu. Türkiye şampiyonlukları kazanılıyor ama deyim yerindeyse kesmiyordu. İkinci karşılaşma ise Fenerbahçe Ülker Arena’nın açılışında gerçekleşti. Fenerbahçe Avrupa’daki aynı acziyetiyle, Obradovic de aynı kazanma hırsıyla sinirleri bozmaya devam ediyordu. Ve gün geldi; hayalleri başlatan, zaman zaman sinir bozan o adam hayal sahibi çocuğun Fenerbahçesinin başına geldi. Çocuk artık 36 yaşında fakat saçsız orta yaşlı bir yetişkin olmuştu. Neven Spajiha’nın çalıştırdığı kadronun 2011 yılında Litvanya’da hakemler tarafından doğranmasının ardından Obradovicli ilk sezon içerisinde de play off’a kalınamaması, artık dökebileceği saç tanesi sayısı iyice azalan bu 36 yaşındaki çocuğu, hayalinin hayal olarak kalacağına fazlasıyla ikna etmişti. Ama Obradovic İstanbul’da hayali başlatmıştı bir kere…

Bir sonraki sezon üç sıfırlık Maccabi play off serisinin ardından umutlar yeşermemiş yemyeşil olmuştu; fakat euroleague iki yıl üst üste finalde kaybeden Real Madrid’i Madrid’de düzenlenen final four’da yedirmezdi. Hayallere giden yolda acı vardı, ıstırap vardı, dökülecek gözyaşı vardı ve o gözyaşı Berlin’de oynanan final maçından sonra fazlasıyla döküldü. Heyhat ! Bir yıl boyunca yatağa yatınca ve sabah uyanınca  Khyrapa’nın maçı uzatmaya götüren sayısını düşünmek ! Sloukas’ın, Vesely’nin, yediği sopayı, Udoh’un, Bogdanovic’in, Bobby’nin akıttığı teri, Antiç’in, Kalinic’in mücadelesini, Datome’nin yerdeki topa atlamasını düşünmek ! Hakem Damir Javor’u Lamonica’yı düşünmek ! Uzatmada CSKA’nın attığı 10 serbest atışı düşünmek ! Her şeyden önce hayalleri başlatan adamın yarattığı bu karakterli takımın emeklerinin çalınmasını düşünmek. Dedik ya bu yolda acı, ıstırap ve gözyaşı vardı…

2016-2017 sezonunda hayalleri başlatan adamın yanına hayalleri başlatan şehir de eklendi; final four İstanbul’a verilmişti. Fakat normal sezon sonu, hedeflenen yerde bitirilememiş, play off öncesi saha avantajı alınamamıştı. Fakat 40 yaşına gelen hayal sahibi çocuk, play off ve final four maçlarına tam kadro ile girilmesi halinde şampiyonluğun kazanılacağından emindi. Hatta play offlara kadar son topla maç almazsak şampiyon oluruz şeklindeki çocukça totemi bile gerçekleşmişti. Önce Panathinaikos, sonra Real Madrid ve nihayetinde Olympiakos. Çocuk kendisinden emin olmasına emindi ama final maçındaki son çeyrek başında oluşan 18 sayı fark sonrasında ekranın başında kenetlenip kaldı, konuşamadı, sevinemedi. Maç bitiminde ağlamak istedi ağlayamadı, haykırmak istedi haykıramadı. Duygu yoğunluğundan yaşanan bir tepkisizlik içinde buldu kendini. Ama artık 25 senelik hayal gerçekleşmişti ve takip eden günlerde sezon ile ilgili videoları izlerken; gözyaşları bir defa değil yüzlerce defa düştü, akıp sel oldu…

Gerçekleşen hayal, yani Euroleague şampiyonluğu, kazanıldıktan sonra insanlara kolay geliyor. Yanlış anlaşılmasın hayalleri gerçekleşen bu adamın tepkisi söz konusu başarıyı itibarsızlaştırmaya çalışan camia dışı unsurlara yönelik değil. Tam tersine; döktüğü ter, gösterdiği özveri ve yaptığı büyük iş göz ardı edilerek gittiği yerde anca havlu sallar diye Udoh’u küçümseyici yorumlarda bulunan, üç yıl üst üste euroleague’i rahat alırız, sallarız gibi cümlelerle kendi tuttuğu kulübün bu önemli başarısının üstüne set çeken, ilk mağlubiyette söz konusu şampiyonlukta emeği geçen oyuncuları bir kalemde çizebilen camia içi unsurlara… Seneler geçtikçe bu başarının kıymetinin artacağını düşünüyorum. Umarım yanılırım; üst üste üçüncü, dördüncü ve beşinci finallleri oynayarak üst üste ikinci, üçüncü ve dördüncü şampiyonluğumuzu kazanır bu ilk şampiyonluğun kıymetini unuturuz. Fenerbahçe Euroleuge’de değil dört, onuncu şampiyonluğunu da kazansa; 25 yıllık bir hayali gerçekleştirmesi açısından 2016-2017 sezonu, Moskova ve Atina’da rakiplerine hücum ettirmeyen performansıyla benim için unutulmazlar arasındaki yerini almıştır, final four maçlarını zikretmiyorum bile…   
 
Hayalleri başlatan adam, söz konusu hayali, başlattığı şehirde nihayete erdirmişti. O şehir, İstanbul’du ve o kişi, Zelijko Obradovic’ti…
Mükemmel bir yazı olmuş,elinize sağlık.Ben 1997'den beri basketbolu takip ediyorum,yazdıklarınızla 20 yıl gözümün önüne geldi.

Çevrimdışı ETIRYAK

  • Üye
  • Yaş: 45
  • Yer: Melbourne
  • İleti: 4418
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Fenerbahçe / Genel Haberler
« Yanıtla #3044 : 01 Kasım 2017, 09:54:51 »

Tarihler 18 Şubat 1997 gününü gösterdiğinde; İbrahim Kutluay, Dallas Comegys ve Henry Turner üçlüsünün ateşlediği Avrupa’nın iki numaralı kupasını kaldırma hayali, Erdal Koşan tarafından Hapoel maçının son anlarında yapılan anlamsız faul ile baltalanıyordu. Artık delikanlı çağlarına ulaşmış olan çocuk Abdi İpekçi Spor Salonunu, sinirden ağlayarak terk etmişti.


Universitenin ilk yillarindaydi bu mac ... hic unutamiyorum ... Otobusten Topkapida inip salonan yururken ki heyecanimi. Ogrenciyken ustelik ciddi rakamlardi mac maliyetleri,  ama o mac bir sekilde ayarlamistim. Donus yolu ise tam hezeyan. Yuruyen onca insan ve kalabalik ama 1 kisinin bile sesi cikmiyordu. Hirstan kipkirmizi olmustuk arkadasimla, yol bitmek bilmemisti, gunlerce kendime gelememistim....

Zan Tabak li kadronun basina duzgun bir hoca da gelmeyince olmamisti ....

Zaten klasik Fener diyordum o zaman; seker olsa un olmaz, un olsa seker olmaz ... sonucta bu helva kavrulmaz ...

Neyseki ilk kez 3 sene once basketbolda dogru yolu bulduk.

Ertan;
Hosgeldin, guzel bir yaziydi kendi adima cok keyif aldim. Eline saglik.
Pazardan pazara degil, ezele kadar ....