Arkadaşlar, dostlar, romalılar!..
Bu sene, EL normal sezon maratonu içerisinde bu takımın geçen seneki kadar dominant olmadığı hep konuşuldu, tartışıldı. Obradovic takımı hep final zamanlarına hazırladığı bilinse de dönem dönem sergilenen inişli çıkışlı performans hep ciddi argümanlara konu oldu. Genel hatlarıyla, haddini aşmadığı sürece her türden eleştiriye açık bir platform olarak burada da bu tartışmalar zaman zaman alevlenerek de olsa ortaya döküldü. Gerek bireysel olarak oyuncu performanslarından, gerekse koçun performansından sürekli olarak şikayet edildiği dönemler oldu. Şu an geldiğimiz noktaya süreç üzerinden bir bakmak gerek rakip seçme(!) tartışmalarına girmeden. Takım nasıl geldi ve şu an nasıl ilerliyor?
EL normal sezon sürecimize baktığımızda net olarak şunu görüyoruz: Takım maç seçti çoğu zaman... Evet, bir Obradovic takımı için kabul edilebilir bir argüman olmasa da bu net olarak duruyor önümüzde zira ilk kez ortaya koyulan format gereği nerede, nasıl oynayacağımız soru işaretiyken üstüne fazla derin olmayan kadronun sakatlıklarla sekteye uğraması bizi maç seçme durumuna getirdi belki de. Ha, bu ifademi bilinçli bir tercih olarak belirtmiyorum fakat sonuçlara baktığımızda bu noktaya varıyorum kendi adıma. Esasen potansiyel olarak geçen senenin daha da üstünde bir oyun potansiyeli vardı fakat kritik yerlerde en kritik parçaların sakatlıklarıyla cebelleştik. Bana göre tüm bu iniş-çıkışın sebebi de sona daha güçlü ulaşabilmek için kendini sakınma iç güdüsünden kaynaklı.
Neden böyle düşündüğümün bir başka destekleyici istatistiği de ciddi takımlarla hem ligde hem EL'de oynadığımız maçlar. Bu sene daha kötü olduğumuz iddialarına rağmen takım Türkiye liginini rahat bir şekilde domine etti. Kaydadeğer bütün deplasmanlarda çok az zorlanarak galip geldi ve içeride maç kaybetmedi. Ama Türkiye ligi esas gösterge olmadığı için EL'ye bakmak daha mantıklı. EL'de de doğrudan F4 adayı rakiplerle oynadığımız tüm maçları kazandık içeride. Dışarıda ise CSKA'yı Bogdan'sız tarumar ettik, Real ve Oly maçları ise son anlara kadar başabaş gitti.
Pekala bunlar geçen süreç için avunma, bahane olarak da adlandırılabilir. Ama EL normal sezonunun sadece dörtte birini tam kadro oynayabilmiş bir takımdan bahsediyoruz. Üstelik yarısını da en kilit oyuncusu sakat olarak geçmiş. Takım tamamlanıp biraz da form tutmaya başlayınca olanlar ise malumunuz.
Bu kadar yazmamın sebebi kendi iddiamı güçlendirmek falan değil, yanlış anlaşılmasın. İnsan içinde bulunduğu durumları kanıksayarak yaşamayı başaran bir canlı. Dolayısıyla sene içindek dalgalanmaları sanki standardımız buymuş gibi kanıksar hale geldik. Halbuki bu takımın nasıl bir takım olduğunu, potansiyelinin ne olduğunu hatırlamak durumundayız. Darüşşafaka en üst motivasyonuna her şeyini ekleyerek bizi iki maçta da yenmiş olabilir. Ama biz motive olduğumuz, kenetlendiğimiz zaman EL finalinde, CSKA'ya karşı 21 sayıyı 10dk'da kapatabilen, her türlü en nitelikli rakibi içeride dışarıda yenebilen, bana göre tam kadroyken de Avrupa'nın en iyi takımıyız.
Şu anki form durumuna eklenecek bir Datome, Sloukas ile Panathinaikos deplasmanında oynanan oyunun nereye geleceğini bir düşünün. Bu noktada rahat rahat kim gelirse gelsin demeyeceğiz de ne zaman diyeceğiz? Tek maçlık performanslar her daim değişken olabilir fakat o maç eninde sonunda oynanmayacak mı? E, takımın koçu da her duruma en iyi çözümü sunabilen bir efsaneyse arkamıza yaslanıp izleyelim, keyfini çıkaralım. İş ki sakatlık olmasın, yeter...