Estağfurullah Eren, eskisi kadar yazmıyorum ama senin gibi kardeşlerim yazdıkça zevkle okuyorum. Arada müdahil oluyorum ama...
Gelelim soruna. Benim için mesele "bu takım iyi savunma yapabilir mi?"den çok "bu takım EL'in zirvesi için yetecek kadar savunma yapabilir mi?"dir. Ve şu an için bunun cevabı zor da olsa "evet"tir bana göre. Bu pek çoklarına makul gelmeyebilir ancak benim de kendimce sebeplerim var.
Öncelikle hep Bojan ve Emir üzerinden yürütülüyor bu savunma teşhisi ve kısmen haklılık payı da var. Fakat unutulmaması gereken şeylerden birisi savunma denilen olgunun niteliğinde oyuncunun mental yönünün baskın olması. Yoksa Diamantidis'in tipine bakan der mi "bu adam iyi savunmacı" diye? Bojan'ın takım düzeni içinde iyi savunma yapmasının önünde fiziken hiç bir engel yok. Atletizmi fazlasıyla yeterli, oyun bilgisi de bence gayet makul. Geriye kalan kısım savunma isteğinin olup olmamasıyla alakalı ve bence bu da var. Benzer şeyleri Emir için de söyleyebilirim ki onun ayakları daha çabuk ve kolları da uzun. Takımın yaşadığı çözülme bu oyuncuların kötü savunmacı olmasıyla alakalı değil. Mesele oyuncuların mental açıdan atlamaları gereken seviyenin biraz fazla gelmesi. İşin arkasında bazı olmaması gereken düşünce yapıları da mevcut, az çok biliyorsundur ama yük, bence bu senelik olmak kaydıyla, fazla geldi. Ya da gereken değişim/gelişim miktarı diyelim. Misal Emir seneye de burada olacaksa kuvvetle muhtemel çok daha güçlü olacaktır mental açıdan. Olmak zorunda ve eğer olamayacak gibiyse zaten takımda tutmayacaktır koç onu.
Daha önce defalarca da yazdım, tekrar edeyim fikrimi: Pota altında bir bekçi bulundurmak, dışarıda savunmacı kimlikli oyuncuya sahip olmak bana işin kolayına kaçmak gibi geliyor hep. Murat Bulut yukarıda yazmış. Kağıt üzerinde Bo-Ömer-Sato üçlüsünden daha iyi savunmacı kaç tane EL tecrübeli arka alan bulabiliriz? Peki sonucu ne oldu geçen sene? Bizim koç koçluk serüveninin hiç bir aşamasında 'savunma takımı' hüvviyetinde ekipler oluşturmamış. Yetecek kadar savunma yapan ama hücumda tabiri caizse sinekteki yağı bile hesaplayan, saat gibi işleyen takımlar oluşturmuş hep. Bana göre de bu mantık doğru. Neden diye sorarsan alan oyununu etkili oynayabilen hücumu kuvvetli takımlar zaten turlar ilerledikçe gayret için gereken motivasyona ulaşıyorlar. Ve ofansif olarak yetenekli oldukları için de başarı ihtimali artıyor. Fakat savunma nitelikleri ön planda olan oyuncularla ilerleyen takımlar bir süre sonra hücumda yaşanan tıkanmaları çözmekte çok zorlanıyorlar çünkü yetenekleri kısıtlı oyuncu sayısı daha fazla oluyor. Üstelik bir takım için hücumda boş dönülen her top savunma motivasyonunun da düşmesi anlamına gelir ki ilk söylediğim takım tipi yeri gelir atarak da kazanabilir ama ikincisi savunma yapamazsa hiç şansı yok.
Olimpiakos bu söylediklerimle çelişiyor gibi görünse de aslında öyle değil yine bana göre. Hücum planları tıkır tıkır işleyen, bütçe icabı buna uygun oyuncular bulan, savunmada da sırıtmayacak bir ekip Oli. Tabii Sakallı Tavernacı çok ayrı bir oyuncu. Ayrıca Barcelona örneği de buna paralel. Sahaya çıkan takıma bakarsan neredeyse hiç iyi savunmacısı yok ama yeri gelince ne derece etkili oldukları da ortada.
Velhasıl ben koçun bildiğini okuyacağını ve arkasında sağlam durulursa da yine kazanacağını/kazandıracağını düşünüyorum. Çünkü istediği sistem gayet makul ve ulaşılabilir.
Abi ben genel olarak olayın sonucuna bakmayı seven ama ayrıntılara çok önem veren bir adamım. Genel dünya görüşüm bu yöndedir naçizane. Yani, belirli bir kimyayı oluşturmak için yeterli ayrıntı ve nedenin bir araya gelmesi gerektiğini düşünürüm. Bu yüzden de kurulan takımların yanlış olduğunu bir şekilde savundum. Yanlış kelimesi yanlış anlaşılabilir ama açıklayacağım. Pianigiani ilk geldiğinde kadronun kötü olduğunu hiçbirimiz anlayamamıştık. En azından çevremde gördüğüm basketbolla ilgilenen çoğu adam kağıt üzerinde dengeli bir kadro kurulduğunu öngördü. O yüzden o dönem hakkında pek laf edemiyorum. Sonrasında gelen Obradovic dönemine, koçun adı altında kalmak pahasına, haddim olmayarak bir iki laf ettim. Bundan önce site -fenerbasket- için yazdığım yazılarda da duruyor. Takımın savunma ve liderlik konusunda sıkıntılar yaşayabileceğini söyledim ama her cümlemin sonuna da Obradovic faktörünü ekledim.
Çünkü Obradovic Avrupa'nın oldurmazı olduran en büyük faktörüdür. Her daim iyi kadrolar kurmuş olabilir, zaman zaman daha hafif kadrolarla da başarılı olmuş olabilir. Olay bu değil. Obradovic takımlarının bizim bu sene yaptığımız gevşekliği gösterdikleri görülmemiştir. Sezon genelinden bahsediyorum. Dönemsel şeyler değerlendirmeye tabii değil.
Bizim takım bu sene ''yapamadı''. Daha iyi bir kelime bulamıyorum.
Bunun ana nedeni oyuncu karakterlerinin psikolojik dezavantajları yanında, sistem içerisindeki niteliklerinin de yetmemesidir. Kesinlikle tek sorunun psikolojik olduğunu sanmıyorum.
Penetre eden adam karşısında duracak tek bir oyuncumuz yok. Belki biraz Bo. Pota altını karartan tanımını geçtim, alanı iyi kapatan tek bir uzunumuz yok. Bjelica hariç. Zaten olayın özetine gelince de bu ikisinden başka elde kalan bir şey bulamıyoruz. Ben Bo'nun da inanılmaz bir savunmacı olduğunu düşünmüyorum ama ortalama üzeri diye adlandırabiliriz. Sonuç olarak; tatmin edecek bir takım elde edebilmek için bu kadar geçilmemeye ve bu kadar yumuşak olmamaya mecbursunuz. Adam değişmeleri ve kaymaları bu kadar yavaş yapamazsınız. Ben kaya gibi bir takım olalım demiyorum ama ortalama üzeri bir takım için bu kadar defolu adam fazla bence.
Hücum konusunun da; savunmada artan yükün ve olduramamanın verdiği psikolojik ve fiziksel yorgunluğunun çok etkili olduğunu düşünüyorum.