Cemil Meriç gibi çok sevdiğim yazarların köşe yazılarından ve fikir öbeklerinden derleme kitaplara oldum olası hüzünle ve kızgınlıkla bakarım:
"Ne güzel okuyorduk yahu? Niye bitti şimdi bu?"Kemal Tahir'in kitapları hemen her sayfasında bir kaç defa üzerinden geçilmiş olmasının iziyle duruyor kütüphanede:
"Yine yedik kitabı. Yalnız aşk olsun! Can Gürzap da ne oynamıştı Cehennem Yüzbaşı'yı yahu. Bok vardı yaktınız Yorgun Savaşçı'yı!"* * * * * *
Gerçi bu teşekkürü aşağıdaki konuda yazacaktım ama malûm...
http://parkedefener.com/forum/index.php?topic=1384.0Okan kardeşim "Alın, istediğiniz dolu tribünü götünüze sokun" mealinde bir şey yazmış.
Sonra biraz kül, biraz duman.
Cem kardeşim de bana
"Şöyle durum var" demeye dahi gerek duymadan konuyu kapatmış.
Okan ile aynı sofraya oturmuşluğum olduğu için farklı bir tonda konuşmaya lüzum görmedim.
Cem'in kendisiyle konuştuğum için buraya da yazmakta sakınca görmüyorum. Kızgınlığım hâlâ geçmedi ama olmuş işin kötüsü olmaz, demişler... Hem dediğim gibi kardeşimdir, hem de fevrilik denen şeyi, ben de iyi bilirim.
* * * * * *
Sadede gelecek olursak;
Whatsapp'ın ve twitter'ın yazma alışkanlıklarını baştan aşağı yeniden şekillendirdiği, buna mukabil fikirlerin "özetin özeti" haline geldiği bir çağda, söz konusu Fenerbahçe olunca durup dinlenmeden bir şeylerin daha da iyi olması için kafa patlatan ve
açtığımız konuya katkıda bulunan herkese can-ı gönülden teşekkür ederim.
Bu yaptığınız, iki satır yazmaktan çok daha değerli bir şeydi. Gereken hassasiyetin gösterileceğinden, sezon sonu geldiğinde yazdıklarınızın gereken yerlere ulaşacağından, hatta hiç ummadığınız yerlerde karşınıza çıkacağından emin olabilirsiniz. * * * * * *
Son bir iki şey daha anlatıp, aranızdan ayrılayım.
Bundan tam yirmi sene evvel, ben henüz daha 16 yaşındayken Caferağa'da Galatasaray ile bir kadın basketbol final maçı oynadık.
Serinin ilk maçını 30 küsur sayı farkla kaybetmiştik.
Sezon içindeki ilk maçı da kazanıp 1-0 önde başladıkları seri, böylelikle 2-0'a gelmişti.
Caferağa'da her yer tıklım tıklımdı; biz de erkenden gidip, sahadan bakınca sol tarafta kalan tribünde yerimizi aldık.
Liseden arkadaşım Burak ile en ön sırada oturuyorduk. Hemen arka sıramızda ise İbrahim Kutluay, Zaza Enden, Dallas Comegys ve Henry Turner vardı.
Henry Turner, maçın heyecanından kendimizi kaybedecek hale geldiğimiz için defalarca "Easy... Calm down..." demekten kendini alamadı. Biz de en sonunda "Allahını seversen bir dur Henry" dedik. Gülüştük.
Uzatmada 106-103 kaybettik. Arka sıra dahil, herkes put kesmişti.
Bizim kızlar tribünün önüne çöküp ağlamaya başladı. Fotomuhabirleri geldiler. Kızların resmini çekmeye başladılar.
Tribünden aşağı doğru,
- Beyler tamam.
- Beyler yeter.
- Çekmeyin artık.
- Çekmeyin ulan, diye doz artışı yaşanırken bir tanesi "Hadi lan oradan" gibi bir el hareketi yaptı. Yapmasıyla da bayrak sopası yerine gelen plastik boruyu alnının orta yerine yedi.
Adamın suratındaki iz ve gözlerinin şaşkınlıktan kocaman açılması yirmi senedir aklımdan çıkmıyor.
Çok az kişiydik. Caferağa ne kadar alıyorsa o kadar. Ama orası Fenerbahçe tribünüydü.
* * * * * *
Yüzüncü yılda erkek basketbolda şampiyon olduğumuz vakit, maçları saha içinden takip ediyorduk.
Hep anlattığım, saha kenarında tanımadığım bir abinin, kucağındaki kendi çocuğunu hakeme uzatıp "Bu çocuğu götüne sokarım senin" dediği sene... Şenlikli bir yıldı

Bizim de hakemlerle ettiğimiz münakaşaların ne haddi vardı, ne de hududu.
Her irili ufaklı atışmadan sonra kenarda Aydın Örs ile göz göze gelir, her birimiz ayrı yerlere kafamızı çevirirdik. Aydın Hoca'nın deplasmana giderken Karşıyaka taraftarının yol kesmesiyle ilgili bir meseli vardır, bilen bilir. Söze gerek kalmaz, gözleriyle...

Neyse, sezon bitti, şampiyonluk geldi. Salonda kutlamalar sürüyordu. Aydın Hoca geldi;
"Çocuklar, bu şampiyonlukta sizin de payınız var" dedi.
Az dolu salonlara süreklilik gösteren, yirmi, elli, yüz, bilemedin iki yüz kişiydik. Aydın Örs'ün yaptığı, emsâli az görünür bir yüce gönüllülüktü.
* * * * * *
Diyeceğim o ki bir tribünün dolu olmasının değil, az kişiyle de olsa etkili olmasının tercih edileceği tartışılmaz bir gerçek.
Bunun sürekliliğine giden yolda konuşulan her cümle, içerisine girilen her tartışma şampiyonluktan da Final Four'dan da değerli.
Fenerbahçe basketbolu hep "yıllar içinde daha iyisinin geldiği" bir yer oldu.
Şu anda Obradoviç ile bir zirve yaşıyoruz.
Bu gerçeğe layık olan değeri ancak nefes alma yerimiz olan tribünleri bir adım ileriye nasıl taşıyacağımızı tartışarak verebiliriz.
Çocukların, dar gelirli ailelerin, imkansızlıklarından ötürü Fenerbahçe'ye dair hiçbir şeye erişemeyen insanların arkasında durduğu bir Fenerbahçe basketbol takımı, dünyanın en güzel şeyi olabilir.
Tekrar teşekkür ederim. Fenerbahçe size minnettar.Kelâma hitam, bâki selam... Kalın sağlıcakla...
Not - 1: Okan'ın gelip dalga geçercesine yazdığı yazıyı ya da Cem'in fevri tavrını burada daha fazla eleştirmeye lüzum görmüyorum. Nasılsa ikisini de göreceğim. Konuşuruz. Fakat bu sanal ortamda "zaruri haller dışında katılımcı olarak" bulunmayı da an itibariyle uygun görmüyorum. Zira ben tatsızlıktan korkup kaçan adamım ama içine düşünce de içinden çıkmamacasına tatsızlığa sıvanırım. Kalp kırıklığı ihtimaline tahammülüm yok. Günlerimizi okuyarak geçirelim bakalım.Not - 2: Hakan abi, ayrı topik açtığım için özür diliyorum. Uygun gördüğünüz bir yere taşıyacaksınız nasılsa diye düşündüm, yük oldum, affınıza mahsup edelim 